Kitaplardan ve daha çok da yaşam deneyimlerinden biliriz ki, ister keyfinden ister zorunluluktan erkenden uyananlar, kendileri uyanıkken başkalarının mışıl mışıl uyumasına pek katlanamazlar.
Ama bu körlük, öylesine anormal, öylesine bilimsel bilginin dışında ki sonsuza dek süremez, Ya ömrümüzün sonuna kadar böyle kalırsak, Biz mi, Herkes, Korkunç olurdu bu, bir körler dünyası, Düşünmek bile istemiyorum.
İnsan doğası hakkında şüpheci olanlar, ki bunlar hem inatçı hem de sayıca çokturlar, fırsatların insanı ille de hırsız yapmadığı doğruysa bile hırsız olmasına çok yardım ettiği de gerçektir derler ısrarla.
İnsan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip, kanlı canlı bir insan olmak dahi bize güç geliyor; bundan utanıyor, ayıp sayıyor, bildik, genel anlamda insan olmaya çabalıyoruz hep.
Bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner, ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz.
Fakat insan sistemlere, bazı soyut kavramlara o derece bağlıdır ki, mantıktan yana olmak için gerçeği bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını yıkamaya razı olur.
İki kere ikinin dört etmesinden hoşlanmıyorsam, tabiat kanunlarından, iki kere ikinin dört etmesinden bana ne? Şüphesiz böyle bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim, ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.