lilith

Türkiye sorumsuzluklar ülkesidir. Kafası azgelişmiş aydınlar ülkesidir.
Reklam
Diyor ki, öfke bir kendine güvensizliktir. Öfke çaresizliğin arkasından gelir. Daha da ağır konuşuyor, öfke dünyayı tanımamaktan, bilgisizlikten gelir. Ben burada öfkeyi savunacak, kutsallaştıracak değilim... Bazı yerlerde arkadaşımın düşüncesine katılıyorsam da, bazı yerlerde onunla birlik olamıyorum. Öfke büyük bir inancın sonucu da olabilir gibime geliyor. Öfke, kör bir duvarla karşılaşan, aydınlığı görmüş insanın öfkesi de olabilir.
Şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın... Yüz mü bunlar! Sararmış, uzamış... Gülmeyi unutmuş... Bu yüzler sevinci unutmuş. Sevmeyi unutmuş. Şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. Ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar. Şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. Gözleri kırgın, yılgın, paslı... Kuşkulu, korkulu, düşmanca... Ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum... İçimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor. Kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir…

Reader Follow Recommendations

See All
“Türkiyeyi kültür çölü mü edecekler?" Amma iyi niyetli adamsın be arkadaşım. Etmişler de, öteye bile geçmişler.
Bizi düşünmeye alıştırmamışlar. Üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geleni yapmışlar. Allah beterin beterinden saklasın derler, bir de düşünenleri, gelin şuna düşünenleri demeyelim, düşünmeye çabalayanları hep öldürmüşler. İstanbul, bir zamanlar, düşünmeye çalışanlara cehennem olmuş. Düşünmek, tıpatıplaşmanın dışına çıkmak demektir. Düşünmek, kişiliği olmak demektir. Düşünmek, en küçük anlamda, var olmak demektir. Ve insanlar düşünmeyi öğrendikleri zaman, dünyayı tarttıkları, ölçtükleri biçtikleri zaman, birtakım çıkarcıların, insanları yüzyıllardan bu yana köle olarak kullananların, ya bu çeşit, ya da şu çeşit, çanlarına ok tıkandı, demektir.
Reklam
Bir yanımız almış başını uzaya gitmiş. Bir yanımız yerlerde sürünüyor. Bu ayrım insanlığın en büyük derdi, en utanç verici yönü. Ne güzel, ne güzel evrende gizler bulmak. İnsan kafasının karanlıkları delmesi ne güzel. Ama ne kötü, bütün dünya üstünde insanın insanı sömürmesi. Birtakım insanların birtakım insanları kul köle etmesi. İnsanların ömürlerini doldurmadan hastalıklar elinden gitmesi. Bir yandan insan kafası uzaya insan gönderirken, yığınlarca insanın okuyup yazması olmaması, dünyadan habersiz, ilkel insan hayatını yaşaması, ne korkunç. Her insan kafası uzaya adam gönderecek kadar bilgili olamaz, biliyoruz. Ama böyle bir çağda da insan ilk insanın hayatını yaşar mı? İşte bizi kahreden bu. Bizi utandıran bu. Herkesin ekmek bulduğu, hiç kimsenin kimse tarafından sömürülüp kul edilmediği, herkesin en azından okuryazar olduğu bir dünya olmalıydı uzaya giden dünyamız. Biz uzaya insan gönderiyoruz. Sevinç içindeyiz, övünüyoruz. İnsanları kutsuyoruz. Sevincimizden neredeyse toprak çatlayacak. İnsanlığa, insan gücüne güvenimiz, saygımız artıyor. Ama öte yanda bu sevincimize büyük bir insan kitlesi katılamıyor. İnsanların çoğunluğunun haberi bile olmuyor olup bitenden. O kadar haberi olmuyor ki, bu olup bitenlere hayret bile edemiyor. Milyonlarca, milyarlarca insan. İster istemez bu zaferimiz karşısında yüreğimiz cızz ediyor. Büyük sevincimizin bir yanı çöküyor.
Birbirimize hep şunu söyleyelim. Durmadan, durmadan söyleyelim. Durmadan araştıralım. Bir şeyin yüzeyiyle yetinmeyelim, ondan başka gerçek olamayacağını sansak da araştıralım. Belki yeni bir yön, daha gerçek bir yön buluruz. İnsan durdu mu, bir yerde karar kıldı mı, öldü demektir, diyelim.
Düşünemeyenlerdir ki, düşünceye düşmandırlar, bütün felaket de burada başlıyor.
lilith tekrar paylaştı.
Seviştikten sonra yataktan hemen kalkmayalım. Hiç kalkmazdık zaten Hikmet. İçimiz kalkmasın demek istiyorum. Çok becerikli olmalıyım: Birbirimizin kusurunu görürüz o zaman. Zaten becerikli olacak gücüm yok Hikmet. Sen gideli çok zayıfladım. Biliyorum, yolda fark ettim seni görünce. Belki bir çocuğumuz da olur Hikmet. Çocuk mu? Evet, öyle ya:
624 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 10 days
İnatçı Bir Bahar
İnatçı Bir BaharVecdi Erbay
10/10 · 11 reads
Reklam
Bedenin tek istediği yaşamaktır denmişti. İntiharı da bedenin kendine karşı bir hareketi değil de iradenin bedene karşı çıkışı olarak anlamıştım.
Noel bir zamanlar savaş bir bekleme sürecidir demişti. Kamptayken beklemekten, yaşamın devinimlerinden geçerek, sorumluluklarını yerine getirerek duvarların ötesindeki savaşın uğultusuna hep kulak kabartarak en üst perdedeki tonunun değişmesini beklemekten başka yapacak ne var zaten?
Yeryüzündeki mutluluk payını artırmak için değilse ne için savaşıyoruz zaten?
Kendi kendine o çiftlikte kuşlar kadar özgür yaşıyor, özgürlüğün ekmeğini yiyordu, ama buraya geldiğinde aynı bir iskelet gibiydi.
19.7k öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.