Marquez diyince hemen herkesin ikiye ayrıldığını gözlemliyorum. Çok sevip Nobel'e layık gören ve hiç sevmeyip abartıldığını düşünen insanlar var. Bense yazarın tam anlaşılamadığını ve olduğu gibi kabul edilmediği için sevilmediği kanaatindeyim. Kırmızı Pazartesi kitabında da olduğu gibi kitabın sonu aslında en başında avaz avaz bağırılıyor. Ve öyle bir kalemle yazılıyor ki okuyucu sonu bildiği halde farklı biteceği sanrısına kapılıyor. Baştan belli olan son geldiğinde okuyucu tatmin olmamış hissine kapılıyor. Marquez'in tarzının bu olduğunu okuyucu kabul görse amaçladığı gerçeklikleri görebilecek. Okuyucu olarak kitabın başından itibaren yazar tarafından 'öyle bir son geliyor ki okumayı bırakmamalısın' mesajı var zannediyorsunuz. Ve başta söylenen sona rağmen oluşan bu beklenti yazarın başarısıdır bence. Hedeflediği şeyin süreç ve insanların sonu belli olan olaylara müdahale etmeyişi çarpıcı şekilde size gösteriliyor. Tam da insanın gerçekliği bu değil midir? Sonucu bildiğimiz halde ümit edip değişmesini bekler, gerçekleşmediğindeyse öylece kabul edip görmezden geliriz. Olması gerekeni bildiğimiz halde hiçbir şey yapmaz, bir haber davranırız. Sözün kısası ben seven taraftayım ve yazara hakkını teslim etmek gerektiğini düşünüyorum.
Siz neler düşündünüz okuduğunuzda?