“Kız, tabak hala elinde, yemek salonuna döndü. Sessizce yemeyi sürdüren Başkan’a, ağlamaklı bir sesle, “Sayın Başkan’ım,” dedi, “öldüğü için dayanamadı diyor General.”
“Ee, ne olmuş yani? Önür yemeği getiriniz.”
Gerçekten duyulan saygı da nesnel midir? Yoksa kişiyi/konuyu kendi içinde değerlendirerek öznelleştirilir mi? (gösterilen değil, duyulan saygı)
Yoksa gerçekten saygı duyuyorsak bu içinde sevgiyi de barındırıyor mudur?
Bu zamana kadar Çehov okumamış olduğuma üzülüyorum.
Öykülerde edebi kusursuzluk olabileceğine (Ishiguro) ancak sürükleyici bir okumanın romanla mümkün olacağına inanırdım.
Cehaletin neresinden dönsem kardır.
Günümüz Rus alfabesinin son harfi olan Я (ya), aynı zamanda “ben” demektir. Kendinden çok bahseden, sürekli “ben” diye konuşan insanlara alfabe hatırlatılır.
“Shakespeare’in Fırtına’sında Prospero, kızıyla birlikte on iki yıl yaşamak zorunda kaldığı adadan ayrılırken sihirli asasını ve kitaplarını gömer. Prospero’nun kayıp kitaplarından mahrum kalan insanlığın kendi rüyalarını (ütopya), kabuslarını (distopya), hayallerini (fantastik) ve geleceğini (bilimkurgu) yazmaktan başka çaresi kalmamıştır artık.”
Bu dünyayı seyrettim ve kutsadım hemen:
Karşılaştım çünkü dünyanın tüm korkusuyla tek bir günde.
Günleri sayarsanız eğer, genç ölmüş sayılırım.
Ama çok yaşlı, bilebilirseniz kapıldığım korkuyu.
ANDREAS GRYPHIUS