Bir Adet Okur

“İtaat, kendine ait bir kimliğin yitimine neden olur. Bu durum, insanların, başkalarının duyarlığından ve acısından etkilenmeksizin iktidar ve şiddet uygulayabildikleri için özerk olduklarına inanmalarıyla maskelenir. İktidar ve şiddet, ideolojik soyutlama yoluyla halk, bilim, ilerleme ya da büyüme gibi daha "üst" amaçlara atfedilerek, diğerleri üzerinde egemenlik ve denetim kurmak olan asıl hedefinden kopartılır. Annebabanın buna katlanamaması sonucu, kendine dair olan yabancılaştırılıp değersizleştirildiği içindir ki, bu duygu, baskının asıl kaynağına yöneltilemediğinden, saldırganlığın odağı haline gelir. Böylelikle insanlar, kendilerine verilen acıyı görmelerine izin verilmediğinden, bu acıyı başka kurbanlara aktarmaları sebebiyle şiddet dolu ve kötü olurlar.”
Reklam
Tanrılarla cenk böylece gelip bizim kendi ölümlülüğümüze bağlanıyor. Yaratıcılık ölümsüzlük için duyulan bir özlemdir. Biz insanlar ölmemiz gerektiğini biliyoruz. Ne gariptir ki, ölümden söz edebiliyoruz. Biliyoruz ki, her birimiz ölümle yüzleşecek cesareti geliştirmeli. Bununla birlikte ona baş kaldırmalı ve onunla mücadele etmeliyiz. Yaratıcılık bu mücadeleden gelir -yaratıcı edim başkaldırıdan doğar. Yaratıcılık sadece gençlik ve çocukluğumuzun masum kendiliğindenliği değildir; yetişkin bir insanın tutkusuyla birleştiriimelidir -kişinin ölümünden öte yaşama tutkusu. İnsanlık durumumuza en çok uyan sembol, Michelangelo’nun yaptığı, taş kapanlarında kıvranan, çırpınan esirlerin bitmemiş heykelleridir.
Suçlular, kendilerini başkalarını cezalandırmak "zorunda" olduklarına inanacak kadar "mağdur" hissederler. Bu kendine acıma, vicdanlarının geri kalan kırıntılarını da yok eder ve kurban bağırdığında veya kendini savunduğunda onu daha da cezalandırmalarına yol açar. Yani bu tür şiddet dışa vurmakla da azaltılamaz. Daha ziyade kendine bağımsız bir varoluş yaratır: Uygulanan şiddet arttıkça, vicdanın sesini bastırmak için şiddet uygulama ihtiyacı da artar. Bu tür insanlar eylemleri engellenmediği sürece şiddet uygulamaktan vazgeçmezler. Engellenmezlerse, şiddet varlıklarının temeli haline gelir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Sen... Kaderin sillesini de, ödüllerini de Aynı şükranla karşılamış birisin... Tutkularının kölesi olmayan bir adam göster bana Kalbimin içinde, hatta kalbimin kalbinde taşıyayım onu, Tıpkı seni taşıdığım gibi..."
"Sessizlik birincil özelliği bakımından terörün bir sonucudur; kendiliğin ve dünyanın çözülmesidir. Sovyetler'deki kamplardan birinde tuvalet duvarına karalanmış şöyle bir yazı vardı: 'Özgürlüğünü tekrar elde ettikten sonra susana lanet olsun.'" Nadezhda Mandelstam ise şunları yazıyor: "Gerçek insanlık suçu,susmaktır." Tanık olmak, aksi halde, umudu ve kendine saygıyı köreltecek olan o çaresizliği aşmak demektir.
Sayfa 270
Reklam