Zalimler kendi iktidarlarını sarsacak şeyleri kafalarının içinde düşünenlerden değil, bu düşündüklerini söyleyen, yazan veyahut ona göre hareket edenlerden korkarlar.
Vakti öldürmek hayatı öldürmektir. Uzun vakitlerini tavla, satranç, boş oyunlar ve lüzumsuz eğlencelerle harcamak meşru değildir. Çünkü bu insanlar aklın razı olduğu bir gaye uğrunda çalışmamaktadırlar. Kahve köşelerinde, kulüplerde ve yollarda şaşkın şaşkın oturanların da bunlardan bir farkı yoktur. Bunların yegane gayesi vakit öldürmektir. Sanki vakit onların bir düşmanı imiş gibi onu katletmeye çalışıyorlar. Bu millet yaşaması gereken hayatın ancak onda birini hakkıyla yaşıyor. Gerek mali sahada, gerek düşünce ve kültür sahasında, gerekse sağlık sahasında olsun durum böyledir.
Bizim coğrafyamızda zamanın zayi edilmesi, kitapların az yazılmasını, yazılanların okunmamasını ve cehalete razı olunması neticesini getirdi. Neredeyse cahillikten dolayı üzülen insanlar yok gibi! Bedenler rahata doğru meylediyor. Ticaret piyasasındaki durum kitap dünyasından farklı sayılmaz. Az malla kanaat edip yetinme, kolayca kaçma, çabalamayı ve düşünmeyi gerektirmeyen işleri tercih edip, bunları da uykuyla geçirmeyi yeğlemek insanlardaki genel durum olmuş. Böyle olunca da düşünceler hastalaşmış, zamanı nasıl değerlendireceğini bilen gayretli ecnebilere yol açmıştır.
Haz, teknoloji ve üretimin artmasıyla çeşitlendi ve yoğunlaştı. Hız, insan hareketliliğini artırarak yerleşikliğini azalttı. "Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur." sözü, toplumsal gereklik olmaya başladı. Hâsılı, haz ve hız artınca, insanın insan nezdindeki değeri, itibarı azalmaya; tanışıklık ve yalnızlık artmaya başladı. Dostluklar, yerini kartvizit, e-mail ve telefon tanışıklıklarına bırakınca 'adres'lerimiz kayboldu. Aslında biz kaybolduk, insan sıcaklığı da. Kalabalıklar ve yalnızlık birlikte büyüyor.