İnsanoğlu ne kadar zor bir varlık. Hele hele bunun üstüne yaşanılan coğrafya, kültür seviyesi ve başlarından geçen olaylar eklenince durum bambaşka bir hal alıyor. Anadolu'nun uçsuz bucaksız bozkırında, Sakarya Savaşı'nın yaşandığı dönemde köylülerin hayatını ele alıyor eser. Bizim insanımızdan, bizden bahsediyor. Kitabın son sayfalarına kadar, köylülerin karakterlerinin, olaylara ve insanlara karşı tavrırlarının neredeyse nefret edilesi bir boyutta olduğunu gösteriyor. Nasıl böyle olablir diye hayretler içinde okudum birçok olayı. Sonra bir anda, şehirlerde yaşayan sözde aydınlara çevriliyor top ve haliyle başımıza gelen felaketlerde hiç kimsenin masum olmadığı anlaşılıyor. Bilgiyi paylaşmak, paranı, yemeğini, suyunu, evini paylaşmaktan kat kat önemliymiş meğer. Paylaşmayı sevmeyen insanların nasıl felaketlerle karşılaştığını derinlemesine hissettim. Keyifli okumalar.
Sefalet ve umut, el ele yürüyorlar sokaklarda. Şehirde belki bir fabrikada, kırda belki bir tarlada işçilik yapmanın büyük hayallerine ulaşmak için bir araç olduğunu zannediyorlar. Oysa gecelerini gündüzlerine bile katsalar en büyük kazançları açlıktan ölmemek olacak. Çünkü düzen kurulmuş bir kere. Birileri aç kalmamak için çalışsın ki, bir başkalarının yediği önünde yemediği ardında olsun. Eskici ve Oğulları yıllar önce yazılmış olsa da, yıllar önce yaşanmış olmadığını anlamak çok zor değil. Meslekler değişiyor, sokaklar ve binalar, kullanılan aletler değişiyor. Fakat oğullar ve kızlar, anneler ve babalar değişmiyor. Zenginlik, fakirlik, umut ve aşk yerinde sayıyor.. Keyifli okumalar.