Hani adam telefonu arka cebinde sandalyeye oturmuş da bir kırılma sesi duyunca, “Allah’ım inşallah telefonum değil, belim kırılmıştır.” demiş ya. Hâlimiz o hesap. Telefonumuza zeval gelir diye elimiz yüreğimizde, aklımız kaçıracağımız en ufak bir sohbette, gözümüz ekrana düşecek bildirimde; dışarıya körüz. Güzellikleri fark etmeden yaşıyoruz. Buna yaşamak denirse. Denir mi?