Sonra ne oldu? İçten davranmadığınız için kimse size güvenmedi. Halk kandırılmak istendiğini anlayınca sorunun ele alınış tarzına öfkelenip bütün ağırlığını üzerinde hissettiği ölüm cezasına garip bir şekilde destek oldu.! Halkı bu konuma sizin beceriksizliğiniz sürükledi. İçtenliksiz ve dolaylı bir şekilde yaklaştığınız bu sorunu uzun bir süre için riske attınız. Komedi oynarken ıslıklandınız.
Büyük İskender kendine köpek diyen Diyojen’e bir kabı kemikle doldurarak hediye olarak gönderir. Oysa Diyojen daha önce de söylediğimiz gibi başkasının kendisini aşağılayabileceğini, ancak kendisinin aşağılanmayacağını söylemektedir değil mi? İşte bu hediyeye de, “Bu Diyojen’e yakışır bir hediye, ama bir krala yakışmıyor” diye cevap verir.
Adalet birinden alınır mı? Adaletin birinden alınmayacak kadar insanın temel hakkı olması gerekmez mi? Peki nasıl? Sanırım işte burada hayatı basitleştirmek kavramı devreye giriyor. Ve tabii bir de korkusuzluk.
Belki de Diyojen bir aba, bir çanta, yeri geldiğinde çıplak ayakla yaşayarak adaletin peşinde koşmuştur. Korkusuzlaşarak kendine adalet tesis etmiştir.
“Hiçbir şeyi olmayan kişi bir şey kaybetmez.”
Ekmekten başka beklentisi olmayanların iktidardan başka gayesi olmayanlar tarafından yönetildiği yerlerde safsata bilgisi, işe yaramayan bir süper güç gibi kalıyor.
Onca yaşıtı arasından seçildiği için sevinmemişti. Belki sevinmesi gerekiyordu. Gönüllü aransaydı o başka. Gönüllü denildi mi akan sular durur! Çünkü gönüllü aranan işler tehlikeli işlerdir! Gönüllü olmaya bayılır Hun erleri.
Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize hatırlatmak için var. Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle geçerken Sezar’a ‘Fani olduğunu hatırla Sezar’, diyen muhafız kıtası gibiler.