Faşist cunta rejimi ve başındaki diktatörün yönetimi altında inleyen bir ülkede, bir avuç insanın ülkedeki yangını görmezden gelerek oluşturdukları sahte cennetlerindeki mutlu yaşam ile başlıyor kitabın anlatısı.
Ben bu romanı düşsel güzellikteki bir dünyanın talihsiz gelişmelerle bozulması değil de başkalarının acılarına sırtını dönerek yaşamanın mutlaka bir sonunun olacağı, görmezden geldiğiniz kötülüğün bir gün mutlaka size de ulaşacağı teziyle okudum.
"Netekim" adadaki insanlar, diktatörün oraya yerleşmesinden sonra bile önce ülkedeki yangını görmezden gelerek sevgili adalarında mutlu mesut yaşadıkları gibi adada ilk olarak haksızlığa uğrayanlara da sırtlarını dönerek huzurlu yaşamlarını devam ettirebilecekleri yanılgısına devam ettiler.
Kötülüğe "nasıl olsa bana zarar vermiyor" düşüncesi ile ilk ortaya çıktığı anda topyekun karşı koyulmazsa o kötülüğün doğaya, insana, güzel ve mutlu olan her şeye nefretle beslenen yıkıcı iştahı herkesi sıra ile çiğnemeden dinmez.
Bu gerçeğin farkına herkesin vardığı gün ise artık çok geç kalınmıştır.