TUNA BERK UÇAR

Ancak mevki olarak diğerlerinden daha üstün olmanın getirdiği tatmin duygusu, yitirilen hareket özgürlüğünü telafi etmez. İnsan yarattığı mesafelerle taşlaşır ve çoraklaşır. Bunların yükünü sırtlanır ve yerinden kıpırdayamaz. Bunları kendisinin oluşturduğunu unutur ve kurtulmayı özler.
Sayfa 17 - DEŞARJ BölümüKitabı okuyor
Reklam
Acıyor
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun sevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadık onlar da orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını
KAN Önce öksürüverdim Öksürüverdim hafiften, Derken ağzımdan kan geldi Bir ikindi üstü durup dururken Meseleyi o saat anladım Anladım ama, iş işten geçmiş ola Şöyle bir etrafıma baktım, Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ Mesela gökyüzü Maviydi alabildiğine İnsanlar dalıp gitmişti Kendi âlemine
KAN ŞİİRİKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugüne değin denemiş olduğu toplum modelleri, onun özgür olma isteği ile bağımlılığı yeğlemesinin yarattığı çelişkilere çözüm bulma çabalarıdır.
Sayfa 17 - Birey ve Toplum BölümüKitabı okuyor
Stoacılar, bir tiyatro oyunundaki oyuncular gibi olduğumuzu söylerler. Şu ya da bu rolü oynamayı seçen biz değiliz ama rolü iyi ya da kötü oynamada, oynamaktan keyif alıp almamada özgürüz.
Sayfa 86 - Benliğin Hapishanesinden Kendiliğin Özgürlüğüne BölümüKitabı okudu
Reklam
Düşüncelerimizin yalnızca bizim üzerimizde değil, başkalarının üzerinde de büyük etkisi vardır. Kötü bir düşünce gerçekten de zihnimizi ve yüreğimizi karartan bir zehir olabilir. Zihnimizin ürettiği bir enerji olarak başkasına da tesir edebilir.
Sayfa 70 - Manevi Alıştırmalar BölümüKitabı okudu
Çünkü acı evrenseldir ve ondan kaçınmak mümkün değildir. Ama fiziksel ya da ruhsal acıya bir de öfke, hüzün, nefret, hınç, kaçınma, yadsıma ve şikayet etme eklenirse, hissettiğimiz nesnel acıya bir de zihinsel ve ruhsal bir keder eklenir. Acıdan kaçınamasak bile, kalbimizi ve zihnimizi irademizle olumlu bir yöne sevk ederek kederden kaçınabiliriz. Bu yüzden bilgelik artık acı duymamak değil, acıyı dinginliğe dönüştürebilmektir.
Mutluluğun önündeki engel gerçeklik değil, bizim gerçekliğe dair tasavvurumuzdur.
Sayfa 31 - Mutluluk Senin İçinde BölümüKitabı okudu
Acıyor
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun Sevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlarda orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını
Ah bu küçük kasabalar. Her biri bir gizli sevda cehennemi. Karşılıksız aşkların törpülediği gençlik. Celal'i ve tabii savcının kızı Ayla'yı hatırladım. Yahu nedir, başkasının derdi gelip gelip bana çarpıyor.
Sayfa 72 - 2. KısımKitabı okudu
Reklam
Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara Bir balığın uykusunu düşlerdim Karanlık sularda kaybettiği rüyaları, Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım Merak ederdim ne konuşurlar aralarında? Sen beni hep merak ederdin, Sen beni hep yemeğe beklerdin, Seni sıcacık evimizde bulduğumda İki kıvılcım buluşmuş gibi olurdu Balığın karanlık uykusuyla. Bir kesmeşeker koymuş gibi olurdun sanki Dilimin ucuna.
Sayfa 61 - Karınca KumuKitabı okudu
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya: Tanrım bana hiç erimeyen, Kırmızı bir bonbon şekeri yolla. Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik Kardeşimle kendimize durmadan, Olmayan çayları, Olmayan fincanlardan içerdik. Olmayan kapıları açardık, Olmayan ziller çaldığında. Siyah papyonlu olurdu mutlaka Resim defterimizdeki damat. Yedi günde yarattığımız dünya Mutlu olurduk pastel koksa.
Sayfa 15 - Ah'lar AğacıKitabı okudu
Didem Madak Yıl Dönümü
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Sayfa 36 - Siz aşktan ne anlarsınız bayım?Kitabı okudu
Keder söz konusu olduğunda bu çok açıktır; ancak arzuda da aynı durum geçerlidir. Bir insan hiç zarar görmemiş olamaz. İnsan öyle olmak isteyebilir, bir süre böyle idare edebilir; ama elinden gelenin en iyisini yapsa bile bir yerde eksik kalır... İster dokunarak, ister bir kokuyla, ister dokunuş ümidiyle, ister bir hissin anısıyla...
Sayfa 119 - Judith Butler: Kırılgan HayatlarKitabı okudu
Nasihat, bir bilgeden bir bilgeye verilecek olsa dahi tehlikeli bir armağandır ve her yol kötüye çıkabilir.
Sayfa 95 - Üç KafadarKitabı okuyor
"...Ölümü hak ediyor." "Hak ediyormuş! Belki hak ediyordur. Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara geri verebilir misin? O halde öyle hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez. Ben de Gollum'un ölmeden önce iyileşeceğini pek ummuyorum, ama bir şansı hep var."
Sayfa 76 - Geçmişin GölgesiKitabı okuyor
Reklam
Sadece göğsünün bir kısmı hala sıcaktı. Elimi göğsüne koydum, yüreğinin sıcaklığı parmaklarımın arasından kayıp gidiyordu.
Sayfa 185Kitabı okudu
...Ama bugün Siddhartha ırmağın simgelerinden bir tanesini gördü ancak, bu da ruhunda bir çalkantıya yol açtı. Gördü ki bu su akıyordu hep, sürekli akıyor ama hep yerinde duruyordu, aynı suydu hep, ama yine de her an yeniydi!
Sayfa 103 - Kayıkçı BölümüKitabı okudu
Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez; yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır. Oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama, dedim; kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım.
Dans le vieux parc solitaire et glacé Deux spectres cherchent le passé (Issız eski parkta karlar içinde, Arıyor geçmişi iki gölge)
Aralarındaki hava bir gerilip, bir yumuşuyordu, zaman zaman susup heyecana kapılıyorlardı ve bu ortamdan sıyrılmak şiddetli bir müdahale gerektiriyordu. Aralarında -tıpkı yarasaların duvara çarpması gibi- soruların ve yanıtların gözle görülmeden çarpıştığı bir şey vardı. İkisi de hissediyordu, bir konu hakkında birbirlerini dinlemeden konuşuyor ya da belli konuları geçiştiriyorlardı ve dikkatlice sözcüklerin arasında dönüp dolaşmaktan sersemledikleri için sohbet sonunda yorucu olmaya başlamıştı.
Hükümlüler yan yana dizildiler: Tek bir salvo atışıyla hepsi yere indirildi. Sonrasında askerler bedenlerinden henüz kanlar akan ölüleri Rhône Irmağı'na attılar; ırmağın hızlı akıntısı kimsenin tanımadığı bu insanların yüzlerini ve yazgılarını bir anda yuttu. Sadece çiçekten yapılmış tacı sulara gömülen gelinin başından kolayca ayrıldı, dalgaların üzerinde bir süre anlamsız ve tuhaf bir halde sürüklendi. Sonunda o da kayboldu, onunla birlikte ölümün dudaklarından kurtulmuş ve hatırlanmaya değer aşk gecesinin hatırası da sonsuzluğun içinde kayboldup gitti.