Demokrasinin temel özelliklerinden birisi siyasî eşitliktir; yani siyasî gücün mümkün olduğunca geniş ve eşit bir şekilde dağıtılmasıdır. Ancak bu gücü hangi organ veya grup dağıtacaktır? Kısacası kimler “halk”ı teşkil eder? Dışarıdan bakıldığında cevabımız basittir: “demos” veya “halk”, kesinlikle bütün insanları ifade eder, yani ülkedeki nüfusun tamamını. Ancak pratikte her demokratik sistem, siyasî katılımı bazen ciddî şekilde sınırlar.
Ona göre kişi, “Üstinsan”ı kendisi var etmeli ve bunun için ne Zerdüşt’e ne de bir başkasına -tanrı dâhil- ihtiyaç duymalıdır.[18] Kendisinin efendisi olmalı, kendi yasalarını kendisi koymalıdır. Kendi yasasının yargıcı, celladı ve kurbanı olmak zorundadır. Kişinin kendi yasasının yargıcı ve celladıyla baş başa kalmasını korkunç bir şey olarak tanımlayan[19] Nietzsche, bunun koşulu olarak kişinin kendisine karşı sert ve katılık kertesinde dürüst olması gerektiğini söyler.
Çok mutsuz olmamanın en güvenli yolu çok mutlu olmayı istememek, yani zevk, mülk, paye, onur vb. taleplerini ölçülü bir düzeye indirmektir. Zira tam da mutluluk için çabalayıp mücadele etmek, büyük talihsizlikleri kendine çeker.