Karanlığadoğanay

“İyi insan olmak, insanın kendisiyle uyum içinde olması demektir” dedi. “Uyumsuzluk ise insanın başkalarıyla uyum içinde olmaya zorlanmasıdır. Kişinin kendi yaşamıdır önemli olan. Komşularımızın yaşantılarına gelince; insan ahlak hocalığı yapmak ya da Puritan olmak isterse onlarla ilgili ahlaki görüşlerini açıkça ortaya dökebilir, ama aslında bunlar bizi hiç ilgilendirmez. Zaten bireyselliğin güttüğü amaç da yücedir. Çağdaş ahlak çağın standartlarını kabul etmekten ibarettir. Bence kültürlü herhangi bir kişinin yaşadığı çağın standartlarını benimsemesi, en kabaca şekliyle bir ahlaksızlıktır.”
Reklam
Güzellik nerededir? Diğerleri gibi ölmeye mahkum büyük şeylerin içinde mi, yoksa hiçbir iddiada bulunmadan, anın içine bir sonsuzluk tomurcuğu yerleştirmeyi bilen küçük şeylerde mi?
Analistin sessizliği muallaklığın kapısını açar. Ne bir cevapsızlık ne de bir tepkisizliktir bu, bir eylemin kararsızlığına bağlanma, daha öte riske girmeye, kendindeki dayanılmaz çelişkileri taşımaya ve onları canlı kılmaya bir davettir….Askıda bırakma, analistin giriştiği şey de bu. Yargılamamak, ama hastanın sözlerinin, boğulmuş rüyalarının, harap olmuş beklentilerinin, vazgeçişlerinin kendinde yankılanmasına izin vermek, yakınmanın altındaki tiranlığı, yüzeydeki neşenin altında yatan gözyaşlarının istilasını, bilinmeyen karşısındaki dehşeti, tekrar tekrar dinlemek. Bu iki kişilik muallaklıkta, karar vermeye değil oluşa ihtiyaç duyulan daha geniş bir uzamda, egonun sıradan sınırlarının çevresinden dolaşılır. Askıya almak, evet, ama birlikte. Ortak bir uzamda, ne karar vermenin, ne beklemenin, ne de bilhassa vazgeçmenin söz konusu olduğu esirgenmiş bir andır bu. Talep edilemeyecek, hele bir alışverişin ya da borcun nesnesi haline hiç gelemeyecek bir hakikati soyunmaya bırakmaktır. Açığa çıkmış hakikat günün birinde bir mektup gibi ulaşır elinize. ‘Muallakta’, aşk mektubunun yeriyle, yani ruhsal inziva yeriyle komşudur. Acele etmeden, şiddete başvurmadan bunu koruma riskini nasıl almalı? Düşüncenin yani aynı zamanda duygunun devindiği yerde oyalanmak. Hiç bir şeyi imha etmemek, gözlemlemek, yatıştırmak. Düşünceyi açılıp serpilmeye, yayılıp genişlemeye, döküntülerinden kurtulmaya bırakmak. O zaman dünyanın yükü hafifler.

Reader Follow Recommendations

See All
Caroline Muhr, Freundinnen (1979) adlı romanında şunları yazmıştı:”… yaşlı erkekler, yaşlı kadınlara göre çok daha yalnız ve çaresiz görünüyorlar.” Anlatmak istediği şuydu: Erkeklerin kayıpları kadınlara göre daha fazla ve daha hızlı; o da hep peşinden koştukları, ama sonunda ellerinden giden güç ve buna dayalı özgüvendir. Buna karşılık kadınlar daha huzurludur, çünkü “kaybetmeye zaten uzun zaman önce alışmışlardır.”
‘Başkalarından, yani “düşmanlarımızdan” kendimize itiraf edemediğimiz yanlarımızın intikamını almıyor muyuz?’
Reklam
Reklam
92 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.