Anayasanın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur.
Ey kör aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf dağına varamasan da hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?
Asıl sorun, hala başkaları tarafından sevilmeyi umuyor olsak da, kendini sevmeyi bu kadar öne çıkaran bir kültür içinde başka birini sevmenin gittikçe güçleşmesidir belki de.
Aynı korkunç sevdadır
Gökte bulut, dalda kayısı.
Başlar koymaya hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
"Kürdün gelini"ni söyler maltada biri,
Bense voltadayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...
Nasıl daha iyi olabileceğimize yönelik hatırlatmalar, kendimizi yetersiz hissetmeye devam etmemizi, daha iyi olma ve daha sıkı çalışma çabalarımızı sürdürmemizi sağlıyor.
Bireylere kendi kaderlerinin efendisi oldukları hissettirildiginde ve toplumsal adaletsizlik yüzünden çektikleri dertlere derman olarak olumlu düşünce önerildiğinde, toplumsal eleştirinin yerini gittikçe daha fazla özeleştiri almaya başlıyor.
...Ama kontrol altına almamız veya kurtulmamız gereken bir duygu gibi görünüyor olsa da, öfkenin gerekli bir duygu olduğunu, toplumsal değişimi hızlandırdığını unutmamalıyız. Dolayısıyla insanları öfkeden kurtarma çabaları, onları yatıştırmanın ve dikkatlerini toplumsal sorunlardan uzaklaştırıp bireysel sorunlara yönetmenin başka bir yolu olarak görülebilir.