İnsanı baz alalım, ilk insanı. Hayattaki amacı beslenmek, korunmak ve neslin devamı için üremek. İnsanı etten kemikten düşündüğümüzde elbette doğru ama bu durum pek de öyle değil.
An gelir bir hissiyata kapılırız, bu: öfke, mutluluk, üzüntü, sevgi, merhamet, hırs, acı, nefret, gurur belki ya da minnettarlık. İşte o zaman etten kemikten daha fazlasını barındırdığımızı fark etmeye başlarız. Doğayı inceler, hayvanların sadece avlanmak için var olmadığını anlarız. Müziği keşfederiz, notları merak ederiz. Açık bir gecede yıldızları çırılçıplak bir halde merak ederiz. Biz, merak ederiz ne olduğumuzu.
İnsan soru sordukça cevabını arar. Bulduğu olguları ,çevresiyle paylaşma ihtiyacı duyar ve yazar yazar. Kitaplar bu yüzden var ; anlamak için ne olduğumuzu. Rengi ne olursa olsun, yazı tipi, içeriği, sayfa sayısı, resimli veya resimsiz her kitap içinde bize seslenmek istediği bir şeyler barındırır. Kısaca her kitap bir kılavuzudur, yanlışıyla doğrusuyla.
Fahrenheit 451, kitabın bizim için ne kadar önemli olduğunu ve yokluğunda yolların biraz daha engebeli olduğunu altını çize çize anlatıyor. Dili oldukça akıcı ve okuması oldukça zevkliydi. Aksiyona kendinizi kaptırabiliyorsunuz.
Ray BRADBURY'in bu eserinin ben de uyandırdığı hissiyatlar bunlardı.