Şimdi insanın acıyı taşıma kapasitesinin sonsuz olduğunu düşünüyor.İnsan ezilinceye,ezilip incecik bir tabaka kağıt haline gelinceye,hatta yol oluncaya kadar acıyı taşıyabiliyor.
Hayatın bir anlamı yoktur ama yaşamak hayata bir anlam verme uğraşıdır.Anlamın tasarlandığı kadar anlamlı olması da şart depildir diye düşünüyor şimdi.
Mürşitin içinden Madenciyle birlikte gitmek geliyordu.Ama bu yol onu hiç bir yere götürmez.Hancı doğdu o,adı üstünde,otelci.Gidemiyor,kalamıyor.Hayat bir pergel diye düşündü;ama ben pergelin sabit ayağıyım,küçük büyük daireler çizenler başkaları.
Mürşit ikisini rüzgara kapılmış,toprağından uzağa düşen iki tohuma benzetiyor. “Yahut kuşun biri daha sonra yemek üzere gagasında sakladı bizi,”diyor”Ama uçarken yanlış iklimde yere düşürdü.Ondan böyle ayrıksıyız.”Gece konuşmalarının özü bu.Bunca kalabalık bir dünyada iki ayrıksı olmak ikisine de acı bir tat veriyor.