Kitap okumayı çok seviyorum ama uzun süredir tutukluk yaşıyorum. Ayrıca çıkmış bir romanım var, şuan ikincisini yazıyorum. Aklımdaysa yazılmamış altı kitabım var. En büyük hedefim okunmaya değer kitaplar yazabilmek
Yazar ama henüz çok başındayım...
Lise ama hayat okulundan ciddi anlamda ders almışlığım var.
Boş vakitlerimde bu güzel seriyi okumuyorum. Aksine; okumak için boş vakitler yaratıyorum. Aylardır sindire sindire okurken Zümrüdü Anka Yoldaşlığı bitti bile. Hem filmleri hem de seriyi okumak için geç kalsam da, seneler öncesinden aklımda yer edinmiş anka kuşunun dövmesini taşıyorum. Ucundan kıyısından bilirken bile hayran olmuştum. Şimdi derinlere daldıkça bir yandan da yazmanın inceliği de öğreniyor, ders niteliğinde okuyorum...Hayran kalmamak elde değil. Ve öyle bir dönemde okudum ki , bana iyi gelmesini yoldaş olmasını hiç unutmayacağım. Demek ki okumak için geç değilmiş, tam vaktiymiş.
Not; ah Harry, sana defalarca kez sarılmak istedim.
Saygılarımla...
Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü. Bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işında asrıydı karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu.
"Şimdi bana onu kurbanlık koyun gibi büyüttüğünü söylüyorsun."
"Bu insana dokunuyor, Severus," dedi Dumbledore ciddi bir ifadeyle. "Tüm bunlardan sonra Harry'i önemsediğin için mi değiştin?"
"Onu mu?" diye bağırdı Snape "Expecto Patronum!"
Ve asasının ucundang bir ceylan fırladı. Ofisin zeminine düştü, ofisi sekerek geçti ve pencereden dışarı süzüldü.
Dumbledore onun uçarak uzaklasmasını izledi, gümüşi ışıltı solup kaybolduğunda gözleri yaşlarla dolu olarak Snap'e döndü.
"Bunca zaman sonra bile mi?"
"Her zaman," dedi, Snape.