“Bana karşı ne kadar insafsız davrandığını... insafsızca aldattığını şimdi daha iyi anlıyorum. Beni
niye hor gördün? Gerçek duygularına niye ihanet ettin Cathy? Seni teselli etmek için tek kelime bile
söylemeyeceğim. Çünkü hak etmedin. Sen, kendi kendini öldürdün. Evet, beni öpüp ağlayabilirsin;
benden de öpücükler koparabilir, hatta bana gözyaşları da döktürebilirsin. Ama bunlar seni yakıp
bitirecektir. Beni seviyordun... Öyleyse bırakıp gitmeye ne hakkın vardı? Linton’a karşı duyduğun o
geçici heves yüzünden beni bırakıp gitmeye ne hakkın vardı? Cevap ver! Bizi birbirimizden ne
yoksulluk, ne düşkünlük, hatta ne de ölüm; Tanrı’nın ve şeytanın üzerimize yağdıracağı hiçbir şey
ayıramayacakken, bunu sen kendi isteğinle yaptın. Seni yürekten yaralayan ben değil, sensin. Üstelik
kendininkiyle birlikte benimkini de yaraladın. Güçlü olmak benim için kötü... Yaşamak isteyip
istemediğime gelince... Bu nasıl bir hayat olur acaba benim için? Senin yokluğuna nasıl
katlanabilirim?.. Hey ulu Tanrım! Peki, sen benim yerimde olsan ruhun toprağa gömülmüş olarak
yaşamak ister miydin?”