Hikmet hep arada kaldın...
Geçmiş ile gelecek arasında,
Gerçek ile sahte arasında,
Öfke ile merhamer arasında,
Umut ile çatesizlik arasında,
İki kadın arasında,
Bir apartmandaki iki daire arasında,
İyi ile kötü arasında,
Düşünceler ve davranışlar arasında,
Göğün yedi kat yukarısı ile yerin yedi kat dibi arasında,
Hayata tutunmakla, hayatı bırakmak arasında..
Tutunamadın, oyunlar yazıp oynayayım dedin. Herkese haddini bildirmek istedin ya da herkese yardım edebilmek.. Oyunlarını da anlamadılar. Maskelerin vardı bir sürü birini taktın çıkardın, sonra diğerini.. hep “mış” gibi yaptın... Usandın sende..
Bir tek Albay’a dökebildin içini uzun uzun, doya doya..
Çok yordular seni be Hikmet.. İnsanlar, eşyalar, kitaplar, oyunlar, olaylar, davranışlar ve beynini acıtan düşünceler.. Eşin sevgisizliğin sevgilin de bilgisizliğin timsaliydi. Herkes seni yalnız bıraktı. Sen tutunamadın değil aslında, kimse elinden tutmadı, “sen”i görmedi..
Oğuz Atay’ın karmaşık gibi görünen, ironilerle dolu, alaycılığından, gerçekçiliğinden, maskelerimizi alıp yere çalan, aynayı yüzümüze tutan, sana, bana tüm topluma tutan bir dille yazdığı ve tutunamayan insanların varlığını hatırlatan muhteşem bir kitap..
Size benden bir tavsiye:) Kolay kitaplar okumayın, kaliteli kitaplar okuyun..