Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ramazan yavuz

Ramazan yavuz
@Ramazan63yvz
Hedef, dünyaya bir nebze olsa iyiliğini dokundurmak...
"Kimse kimseyi tanıyamaz. Tanıdığımızı sanırız. Tanıdığımız kadarına inanırız. Eğer gerçekten tanısak, bırakın aşkı filan, kimse kimseyle arkadaş bile olamaz."
Reklam
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne? Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Sayfa 188Kitabı okudu
Nasıl ki kemikler,et parçaları, bağırsaklar ve kan damarları derinin altına gömülü olduğu için insan görüntüsü çekilir bir hal alıyorsa,ruhun heyecanları ve tutkuları da aynı şekilde hiçliğe gömülüdür; hiçlik,ruhun derisidir.
Sayfa 114Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ölmeye yazgılı olduğumuzu doğduğumuzdan beri biliyoruz, işte bu yüzden,bir bakıma hepimiz ölü doğmuş sayılırız.
Sayfa 153Kitabı okudu
Plutokrat
Bir keresinde bir adada gezinirken durmadan toprak yiyip deniz içen insan başlı, demir toynaklı bir canavar gördüm. Uzun süre izledim onu. Sonra yaklaştım, " doymak bilmez misin sen; bitmez mi açlığın, dinmez mi susuzluğun?" dedim. Dedi ki : "doyarım evet, hatta bıktım yiyip içmekten. Fakat yarın yiyecek dünya ve içecek deniz olmamasından korkarım."
Sayfa 21 - Karbon kitaplarKitabı okudu
Reklam
ADI GÜLİSTAN
Adı Gülistan'dı, yirmi sekiz yaşındaydı. Bir oğlu vardı. Ve yeni bir cana hamileydi. Yedi aylık gebe. Karnı burnunda. Eğer eğitim düzeyi, maddi ve sosyal imkânları sınırlı bir ailede doğmak yerine, diyelim İzmir'de, Ankara'da, Adana'da ya da İstanbul'da bambaşka şartlarda doğmuş olsaydı, eğer babası okuması için sonuna kadar destek verse, ailesi
Dışarı korkusu
Türkiye'de binlerce zihinsel ve fiziksel engelli yaşıyor, kimi çocuk kimi yetişkin, tıpkı başka ülkelerde olduğu gibi. Tek farkla: Bizde "farklı" görünen insanlar o kadar kolay dışarı çıkmıyor, çıkamıyor. Fiziksel olarak farklı görünen insanlar "dışarı korkusu" yaşıyor. Onları gözlerimizle, sözlerimizle dışlıyoruz. Biz engelli insanlarımızı eve kapatıyoruz. Bu kültürel ve toplumsal duvarı delebilenler ise çoğu zaman dışarıda pes ediyor. Çünkü şehir hayatı onları düşünerek planlanmamış. Ne kadar çok sayıda birbirinden farklı insan, eşit ve özgür şartlar altında, ezilmeden ve horlanmadan, aynı sokakları, aynı mekânları kullanmayı başarırsa, demokrasi kültürümüz de o kadar pekişir. Demokrasi masa başında ya da kürsüde değil, hayatın içinde test edilir. Bir insanın ne kadar hoşgörülü olduğu lafla değil, gündelik hayatın içinde belli olur. Daha renkli, daha çoğulcu, daha eşitlikçi ve daha hoşgörülü bir kamusal alandır ihtiyacımız olan. Hepimizin.
el yazısıyla şu notu düşmüştü: Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım. Bu karamsar yorumun altına da, kan rengindeki aynı mürekkeple yapılmış keyifli birkaç kalem darbesiyle, içinden ok geçen bir kalp resmi çizmişti.
Bütün bunlar yirmi dört yıl önce oldu, ancak onun hakaretleriyle binlerce insanın önünde aşağılandığım o ânı her hatırladığımda damarlarımdaki kanın donduğunu hissediyorum. Kibirle, şımarıkça, ruh, fikir, duygu dediğimiz, ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum, çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor, çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine yıldırım düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine, damarlarındaki kan akmaya devam ediyor.
İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır.
Reklam
Bazan etrafımızda o kadar esrarlı bir hâdise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh herşeyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
"Bana istenecek bir şey söyle,uğruna can verilecek bişey söyle,hemen dört elle sarilayim..."