Refik Şenol Çetin

Bu ne Yaman çelişki?
Kitapçıda anne sordu az evvel kızına? - Kedi kız mı, köpek çocuk mu? Seç bakalım!
Reklam
Keratin huydur bende.
Pastel bir günaydına uyandım yine. Kardan adamın mevsimi gelse keşke.
Mavi
son görüşümdü denizi, hava yine sıcak, çantam kitaplarla ağır, çakmağım yine bitik, bulutlar kayıp, kuşlar yine özgür, şarkılar güzeldi hala, aklımda binbir düşünce, yürüyordum. hangi şehirdeydim kim bilir? gelip bulsan beni diye umuyordum. son görüşümdü, bilmiyordum. saçların kısa mıydı artık, uzun mu yoksa hala? mavi boyası bitmiş bir şehre dönüyordum. varıp unutsam diye diye umuyordum dalga seslerini. hatırlamak laneti çünkü insanoğlunun. çünkü hep bir rengi eksik kalem kutumun. dalgacı Mahmut emekli olmuş besbelli. çalakalem yazarken çalmışlar renklerimizi. hava yine sıcak. kim boyayacak bu ağaçları yeşile?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yetmez mi?
Narin sessizliklerinde uykusuzluğun ve parmak uçlarımdaki huysuzluğumla arıyorum seni. Günler kovalamaca derdinde uçarı ve neşeli çocuklar gibi, durduramıyorum hiçbirisini. Ne Pazar dinliyor beni, ne Pazartesi. Salı diyorum, bir dur, daha dertlenecek çok şey var. Durur mu? Çarşamba oluveriyor. Daha kitap okuyacağım bir saniye derken Perşembe. Şuna uyma sen aklıbaşında bir günsün derken Cuma da bitiveriyor. En gevşekleri Cumartesi bile akıp gidiveriyor akrep ve yelkovan arasından. Bulmayı geçtim artık, aramanın tadına bile varamadan geçiyor zaman. Ansızın açıveriyorum gözlerimi. Dünya durdu sanıyorum. Bozkır yeşile boğuldu sanıyorum. Karla kaplanan sokağı görüp şaşıran bir ilkokul çocuğu misali koşuyorum pencereye, senle kaplı bir şehir diliyorum içimden. Şu bulut güneşin önünden çekilirse görüneceksin gibi geliyor ama ne bulut umursuyor bunu, ne sen duyuyorsun beni. Her Pazartesi yeniden başlıyorum seni aramaya, sendromum bundan. Yetmez mi ödediğim yalnızlık diyeti bu hayata?
Parantez
(İki çay bardağım var, slim fit, biri sahipsiz. İki kahve bardağı, anısı şerh düşülmemiş, biri sahipsiz. Sokaklarında kaybolurken bir şehrin iki yanımda salınan iki elim var, biri rüzgarı okşar, biri sahipsiz. Kelimeler birikmiş dilimde, gözlerimde ve beraber sıkılmadan susabilmenin, gevezeliklerde kahkahayı bulabilmenin arayışı var sahipsiz saniyelerimde. Hani davet vardı kokusunda kahvenin? Hani şiir seven kadınların soyu tükenmemişti? Hani aşk bittiyse de yeryüzünde sevdalanmanın modası hiç geçmezdi? Sevinçlere gebe olmak için bekleyen ünlemlerim var, sahipsiz betimlemelerim, uyaklı uyaksız dizelerim, üç noktam var mesela kimsesiz, noktayı sevmiyorum dağıttım fakire fukaraya, ama’ları komşulara verdim, belki’leri ihtiyaç sahiplerine.. İki noktalarım var, ne idüğü belirsiz.. Bitmiyor kahve, bitmiyor, kokusu içime doluyor önce, aromatik bir coğrafya turu atıyorum gözlerimi yumunca, bir pencerem el salvador, bir pencerem Peru’ya bakıyor sanki.. Güneş Işık’larım var odama dolan ama kimsenin yüzüne vuramayan, su damlaları var musluklarımda saçlarına dokunmak için bekleyen; sesini, kahkahalarını çınlatmak için dört başı mamur bir anı kollayan dört duvarım var.. Bir yudum daha içiyorum, bitmiyor, bir fincan daha! Hatırası olmayan şarkılarım var, mırıldanırken birisini, ansızın eşlik etsen, istemsiz. Bir parantez açıyorum buraya, kayıp sevdasını arayan ve mağrur yalnızlığına son vermek için bekleyen son romantik parantezdir kendisi ve bulacaktır birgün elbet dökülmeden içindekiler bu paragraftan birer birer avuçlarına ey dünyamın serserisi...
Reklam
Reklam
Reklam