Tapıyordu, hepsi bu. Tapılan varlık tartışılır mı? İncelenir mi? Sadece saçının ve gözlerinin rengi mi bilinir? Gerçekten tapınılan varlık bir bütün, bir sembol olur. Daha sonra, tapınmadan sonra, aşk gelir ve ancak o zaman tapılan nesne incelenir. Tapınma, öz anlamında, tapılan varlığı hiçbir şekilde tanımamaktır. Gördüğün veya tanıdığın zaman, artık seversin, tapınmazsın. Tapınma, zihnin secde etmesi anlamına gelir; secde eden bir zihin görmez. Marillac Kontu, Deodat, bulunmuş çocuk, Alice de Lux'e tapıyordu.
" Bir barınak bulmak lazım!" demişti, yaşlı Pardayan.
Bunu en doğal sesiyle, hiçbir acı hissetmeden, her akşam karanlık öktüğünde " nerede yatacağım?" diye kendi kendine sorarak, yollarda altmış senesini geçirmiş bir adam olarak söylemişti. bu ilgisizliğin içinde, hiçbir zaman emin bir barınağının olmayacağını bilen, yağmurdan korunmak için bir çınar ağacı bulduğunda veya başını koymak için kocaman bir taş bulduğunda, mutlu olan zavallı bir adamın boyun eğişi vardı.
Ya oğlu!.. Ah! Oğlunun zihninde, o devre ait olmayan karmaşık düşünceler vardı.
- Yazık!.. Şehirde bu kadar dikili saray varken, bir barınak arayan zavallı insanlar var!
Babada orta çağın boyun eğişi vardı. Oğulda ise, Rönesans'ın uyanışı...
Bir tarihçi olarak işimize gelse de, itiraf etmeliyiz ki, bu Osmanlı merakının artırdığı tarih ilgisinin karşılığını verebilecek bir akademik ya da kültürel altyapımız yok. Az sayıda nitelikli uzman bir sürü liyakatsiz muhterisin yarattığı kakafoninin içinde kaybolduğu için de, Osmanlı, Selçuklu ya da İslam adını kullanan birçok müze, film, dizi, prestij kitap ve proje ya yanlışlarla dolu ya da yüzeysel bazı bilgilerin fiyakalı başlıklarla süslenip tekrarlanmasından ibaret.