Seni sade, bir dost, bir sevgili, bir can parçam olduğun için değil; beni, bu garip ve tedirgin canı, yaşama tutkusuna umuttan, aşktan, ölümü unutturan güzelim sevdalardan yana o aziz duyulara, düşünlere sımsıkı bağlayan bir dünya olarak seviyorum.
C. Chaplin’in dediği gibi dünyayı anneler, şairler ve öğretmenler yönetseydi, kimseler sızlanmaz-dı! Ama o da bencileyin hayalci. Nerede o cici anneler, namuslu, bilimci öğretmenler, yiğit şairler? Belki 2000 yılından sonra... Ah be!
Hep seni hayalliyorum. Korkunç... Nasıl yanımdasın bilemezsin. Dicle’ye inerim sen, komşuya giderim sen, tabağı tuttuğumda, buzu kırdığımda, uzak yakın güzel bir hanım gördüğümde sen. En çok da mısrâ çekerken...
Seni ve çevreni rahatsız edebileceğimi aklıma getirmeden, paldır küldür mektup yazışım bir intihardır belki de. Ödüm kopuyor Leylâ. Seni kırarım, üzerim yahut bunlara sebep olurum diye. Ben ki dünyada - gelmiş geçmiş- üç beş kişiden gayrısına saygı duymadım.
Galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. Hoş, bütün işim, seni düşünmek ya! Bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa... Bütün tedirginliğimiz bundan.