Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır. Gerçekte kim olduğumuzu ifade ederek yaşayabilme riskini almaktan korkuyoruz. Sadece kendimiz olarak yaşamaktan korkuyoruz. Hayatımızı, başka insanların taleplerini, beklentilerini karşılamaya çalışarak yaşamayı öğrendik. Başka insanların bakış açılarına uygun olarak yaşamayı öğrendik. Çünkü kabul edilmemekten, başkası için yeterince iyi olamamaktan korkuyoruz.
'Avrupa uygarlığı' olarak adlandıracağımız ve bundan son-
raki nesillerin de tabi ki aynı şekilde adlandıracağı günümüzde-
ki kültürel dönemin, insanlığı mükemmelleştirme sürecindeki
adeta boş ve beyhude bir ara zaman olması çok acınacak bir du-
rumdur. Bunun nedeni, insanın kendi gelişimini sağlayan ana
unsur olan zihnin gelişimi açısından olaya bakarsak, günümüz
uygarlığındaki insanların bir sonraki nesillere değerli herhangi
bir şey miras bırakmamasıdır.
Örneğin insanın zihinsel gelişmesini sağlayan temel araçlar-
dan biri edebiyattır.
Fakat günümüz uygarlığının edebiyatı ne verebilir? 'Kelime-
lerin fuhuşu' olarak adlandırılan gelişme dışında hiçbir şey.
Günümüz edebiyatındaki bu bozulmanın temel nedeni, fik-
rimce, yazılardaki bütün dikkatin yavaş yavaş düşüncenin kali-
tesine ve bu düşüncenin nasıl iletildiğine değil de sadece dış ci-
lanın, başka bir deyişle stil güzelliğinin geliştirilmesine yönel-
mesidir; ulaşılan sonuç da benim 'kelime fuhuşu' dediğim şey-
dir.