İyi Ahmet:
- Bir şey yapamayız mı çocuklar, dedi, şu hayvana bir yardımımız dokunmaz mı?
Kızgın Zeki:
- Dokunmayacak diye, kestirip attı, şimdi ahlanıp vahlalıp şuradan gider gitmez de keyfimize bakacağız. Ne ayağı kırık eşek kalacak aklımızda ne de bir şey... Oğlum ayağını kırmamaya bakacaksın bu dünyada... Yoksa gittin gürültüye demek...
...
Arap:
- Ne yapsak, dedi, bucak müdürüne mi söylesek acaba?
Kızgın Zeki:
- Gülerler sana, deyip acı acı güldü, hem acılar, hem de gülerler sana yavrum. Kibarcası saflığına, mertçesi aptallığına gülerler senin. Ulan, sen hangi hayal dünyasında yaşıyorsun hacı? İnsanları kollamaya gücümüz yetmiyor, elin eşeği için kim ipler seni?
Her birimizin farklı güçlü ve zayıf yönlere, farklı eğilim ve yatkınlıklara sahip farklı kültürlerden geliyor olması neden bu denli zor kabul edilir bir gerçek? Kim olduğumuz nereden geldiğimize bağlı ve bu gerçeği göz ardı ettiğimizde...
Sohn aşağıdaki diyaloğu, bir çalışan (Bay Kim) ile üstü birim şefi (kwacang) arasındaki konuşmayı örnek gösteriyor.
KWACANG: Üşüyorum ve biraz açım.
(Anlamı: Neden yiyecek ya da içecek bir şeyler satın almıyorsun?)
BAY KIM: Bir kadeh içkiye ne dersiniz?
(Anlamı: Size içki alacağım.)
KWACANG: Tamam. Zahmet etme.
(Anlamı: Tekrar sorarsan önerini kabul edeceğim.)
BAY KIM: Aç olmalısınız. Dışarı çıkmaya ne dersiniz?
(Anlamı: Size bir şeyler ısmarlamakta kararlıyım.)
KWACANG: Çıkalım mi?
|ANLAMI: Kabul ediyorum.)