Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabiliriz bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki Tanrı, o zaman susacaklar.
Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.
Yollara düşme özlemi ile kederlenir yüreğim, akşam rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda. Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarını duyulan özlemdir. Eve götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.
Spoiler içerir***
Tipik tarzıyla Jack London, betimlemelerle zengin ve olay akışının elden düşürmediği klasik bir London tadı bırakıyor okura. Bu kısa roman birçok Jack London eseri gibi realist bir çerçevede geçiyor. Yazar, orta sınıf bir işçinin belli zaman aralıklarında çıktığı boks maçlarının ihtimalleri ve nihayeti üstüne gerçekçi bir
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
:)