Hasan

HAYRANLIK!
Gerçek akıl, hayranlık tanımaz, bilgi edinir, saygı duyar, dikkat eder, hepsi bu, dedi. İnsanlar bir sırt çantası dolusu hayranlıkla tüm kiliselere ve tüm müzelere giriyorlar ve bu yüzden de hep şu iğrenç bükülmüş yürüyüşe sahipler, hepsinin kiliselerde ve müzelerdeki yürüyüşü böyle, dedi. Şimdiye kadar hiçbir insanın tamamen normal olarak bir
Reklam
ÖU- Tabii, bu çok doğru bir tespit. Gelenekten yanayım dediğinzide bir takım kurallar devreye giriyor ama geleneğe hiç bakmazsan bir gün her şey gelenek olur, o zaman hiç bir şeye bakamazsın. Doğu-Batı arasında yani dünyanın en zor yerinde yaşıyoruz, yani hepimiz birer yarı deliyiz. Bizim elimizdeki en büyük potansiyel çılgınlığımız, arada kalmışlığımız. Türk sanatçılarının elindeki en büyük imkan bu, fakat utandıkları için veya komplekslerinden yada deli olduklarını kabul etmedikleri için ortaya çıkmıyor bu potansiyel. Biraz deli olduklarını kabul etseler ama hayır, onlar Batı'dan öğrendikleri ile yetiniyorlar. Bugüne gelindiğinde ise her şey bir gelenek, Afrika bir gelenek, Paris'de bir gelenek.
Sayfa 272 - Sanat AtakKitabı okudu
ÖU- Evet gerçekten çok zor. Ben çok röportaj verdim. Aslında bu normal değil. Batı da insanlar, hayatlarındaki çok önemli bir noktada röportaj verirler, çünkü daha bilgili, alışkın bir seyirci var. Ancak burada devamlı anlatmak zorundasınız. Mesela, şu meşhur Bizans- Osmanlı sanatının ne kadar büyük bir kaynak olduğu meselesi gibi, sürekli aynı şeyleri söylemek zorunda kalıyorum. Akademi bir gün bile bana yanıt vermedi. Toplumlar kolay dönüşmüyorlar, artık bunu anladım. Toplumların kendi gidişleri var.
Sayfa 291 - Sanat AtakKitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
ÖU- Akademide, üniversitelerde sorun bu. Biz tuval resminde çok başarılı değiliz, çünkü tuval dilinden gelmiyoruz diyorlar. Biz de diyoruz ki, resim başka, tuval başka. resim demek renk demek, çizgi demek ve bu her yerde var. Doğada, imgelemde ve bellekte var. Diyoruz ki, tuvalden çıkın, tuvali unutun biraz. Batının dışına bakalım. Bunlar herkesin bildiği şeyler. Ben 1960-1970 ten bahsediyorum. Bütün bunlar bitti, akademinin önemi kalmadı. Duvarlar yıkıldı. Bütünsellik adım adım parçalandı. Her parçalanışta yeni kurallar konarak gene bir bütünsellik arandı. Böylece modern bir akademizm çıktı, bu gün de postmodern akademizm olduğu gibi. Picasso diyordu ki, Braque Afrika sanatında sadece estetik aradı, onun dramatik mesajını algılamadı.
Sayfa 252 - Sanat AtakKitabı okudu
Soru- Resmin sorunsalını zorlayarak yeni bir malzeme ile resimdeki problematiğinizin dilini genişlettiniz. Kullandığınız malzeme, borular ve halatlar sizin dilinizin sınırlarını genişleten malzemelerin ta kendisi. Peki bundan sonra bir başka malzemeye göz kırpmanız, onun sınırlarında dolaşmanız mümkün mü? ÖU- Tabii, ama bu işin başlangıcı.
Sayfa 267 - Sanat AtakKitabı okudu
Reklam
Soru- istanbul'daki sanat dinamiğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha da ötesi, uluslararası platformda çalışan biri olarak İstanbullu bir sanatçı olmak nasıl bir şey şu sıralar? ÖU- Benim bu konuda çok eleştirel bir tavrım var. Ama şu anlamda; bütün bu sanat olaylarını kendi laboratuvarımdaki süzgeçlerden geçirmiş durumdayım, çünkü bunlar dışarıda da konuşuluyor, ben içeride ve dışarıda bu konu hakkındaki tartışmalara tanık oluyorum. İstanbul'da son 10-15 yıldır bir dinamizmin olduğu kesin ama nereden geliyor bu dinamizm? Aslına bakarsanız dünyada bir dinamizm var, o zaman bu küresel bir dinamizm. Bu dinamizmi çok büyütmeden, Paris'i geçtik söylemlerine kapılmadan iki senede bir yapılan bienaller ile hiç bir şeyin geçilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Bir ülkenin dahi sanatçısı - şimdi bu tanım kullanılmıyor, büyük sanatçı, üstün nitelikli de denebilir yada bu günün deyimi ile star sanatçı- bunlar yüz tane değildir, iki yada üç tane vardır. Dolayısıyla bunlar üzerine bir şey kurulamaz, bunları siz yetiştiremezsiniz, bunlar kendi kendine yetişir. Ama siz kültür kurmak zorundasınız, bu kültür de star sanatçı modeli üzerine kurulamaz, doğru düşünceler üzerine kurulur.
Sayfa 274 - Sanat AtakKitabı okudu
Soru- Günümüzde hangi sanat akımlarından söz edebiliriz? Var mı böyle bir şey? ÖU- Hayır, yok. Artık her şey yapılabiliyor. Bir adam hem film yapıyor hem enstalasyon yapıyor hem heykel yapıyor, yani her şeyi yapıyor. Ama buna karşı bazı adamlar var, tek bir şey yapıyor. Ben böyle tek şey yapmaya karşıyım. Çünkü o tek yaptığınız şey ile kendinizi özdeşleştiriyorsunuz. Peki, " Siz o musunuz acaba? " Elinize fırça alıp, durmadan aynı şeyi çizmenin alemi var mı? Burada şüphe çekici bir durum oluyor. İnsan zekası ve resim sanatının inceliklerine girerseniz çok büyük yollara çıkıyorsunuz.
Sayfa 285 - Sanat AtakKitabı okudu
Fakat ne de az minyatür yapılmış birkaç yüzyıl boyunca... Daha doğrusu ne kadar azı ulaşmış günümüze... Ahşap Mahallelerin, ateş deryası yangınlarında, kül olmuş minyatürleri düşündükçe Fikret, ahşap evlere, sobalara, mangallara, maltızlara, korlara, kıvılcımlara, ateşlerin gelmiş geçmiş bütün çeşitlerine ana avrat küfrederdi... Yanmış bir uygarlık! Kuşak kuşak yüzyıllar boyunca yanmışız... Melling'in Rumeli ve Anadolu yakası gravürlerine bakın, iki kıyıda art arda sülün gibi yapılar, saraylar göreceksiniz, Venedik'ten birkaç misli kalabalık ve güzel... Hepsi kül olmuş, kül... Fikret Mualla'ya göre "Oldum olası yanmışız.", aşklarımız bile " yangın", " tutuşma", acayip bir iş bizimkisi, alevlere mi adamışız ne?
Kapalıçarşı'ya girince her seferinde tekerleme dünyasına dalarım. Bunca yıldan sonra, gurbette bile sık sık Kapalıçarşı'da dolanır dururum, güpegündüz ya da düşlerimde. Yitik bir dükkanı, bir eşyayı ya da kişiyi ararım, bulamam bir türlü. Döner, dolanır, ararım, iç içe renkli geçitlerde... Hastanelerde, sayıklamalarda, uykuda, yarı uyanık düşlerde Tekerlemeler Çarşısındayız dostlarla beraber... İşte Fikret Mualla, Sait Faik, Orhan Veli; işte Arif Dino, Sabahattin Ali, Asaf Halet Çelebi, Fikret Adil, Sabahattin Eyüboğlu; işte Bedri Rahmi... Bir dönemeçte, bir mahzende, bir iç avluda, bin bir direkli bir sarnıçta, acayip bir saklambaç oynarız. Hep beraber ararız aradığımızı, o bulunmaz nesneyi... İçe dönük bir tiyatrodur burası, bir tiyatro ışığı içinde, bin oyun birden oynanır.
Kemal Ahmet'in otuzlarda söylediği söz hala geçerli: " Sokakta harp var..." Sefaletten ölen Kemal Ahmet'in ardından Nazım Hikmet'in söylediği şiir de geçerli halâ ; " Parça parça insan kafası satılan, kaldırımlarda aç yatılan bir caddeden mukaddes bir ıstırap şarkısı gibi gelip geçti o!.." Not : Kemal Ahmet Trabzon'lu bir gazeteci ve şair- kitapları piyasada yok belki eski Türkçeden çevrilmediler bilemiyorum.
Reklam
" SİLGİLER, SİLERKEN SİLİNİRLER DE. "
Sayfa 84 - Yapı KrediKitabı okudu
... Gerçekten sevebilsem birisini Öyle özlüyorum ki Gerçekten birisini Parmakları karanlıklarıma değen Yalnızlığımı ezen birisini ...
Sayfa 47 - YazkoKitabı okudu
Benim kanıma göre her şiir lirik bir şiirdir. Valery, Fransız şairi Valery bunu şöyle anlatıyor, diyor ki; " Şiir, mitologya kuşu Phoenix'e benzer." Phoenix, bilindiği gibi, her gün kendi ateşiyle yanıp kül olan ve sabahları yeniden küllerinden doğan bir kuştur. Şiirde de kişi şiiri okuyunca bir suskunluğa varır, şiir ölür. Ama o içeriği tazelemek istediği zaman , tıpkı Phoenix'in küllerinden yeniden doğması gibi, kendi kendinden yani kendi biçiminden doğar. Benim şiir anlayışım budur.
Sayfa 66 - Yapı KrediKitabı okudu
" İnsanoğlu, bu dünyayı, düşünce yoluyla, tümlüğü içinde ( ve içre ) kuşatabilecek... derinlemesine bir görüşe sahip olacak tarzda yaratılmamıştır." ( belki de ) ".
Sayfa 5 - Yapı KrediKitabı okudu
95 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.