Boşuna zorlamayın belleğinizi
Yormayın kendinizi kitaplar arasında
Ne bir kuyrukluyıldız çizdi gözlerimizi
Ne de Vezüv celallendi
Karalar duruyor yerli yerinde
Okyanuslar da öyle
Bir yanda güvercinler uçuruyor barış komiteleri
Bir yanda pis bir savaş
Kemiriyor sinsi sinsi
Korkmayın Renée, intihar etmeyeceğim. Hiçbir şeyi de yakmayacağım. Çünkü, sizin için, bundan böyle asla'daki her zaman'ların peşinden koşacağım.
Bu dünyadaki güzelliğin.
Zamanın peşinde bir tohum gibi uçan kokular, dokundukları şeylere sinerek ürer ve hayatın bileğine anlam mühürlerler. Bu yüzden anlamsızlığın bir kokusu yoktur.
Anılarının sıkıştığı çekmeceleri açarak çıkardığı her gülüş, her sıradan söz, her şaka, her düşünce; peygamberini yitirmiş bir mümin gibi sürekli yinelediği, yücelttiği, bütün varlığını yönelttiği bir mucizeyi yitirdiğini vurguluyordu.
Yalnızlık bana yasak. Hep insanların arasında olmalıyım. Kalabalıkta bile tek başıma kalmamalıyız. Büyük kentlerde yalnızlık derinden duyulur. Ben küçük kentlerde hiç yaşamadım. Milyonluk kentlerin bulvarlarında tadılan bir yalnızlık var ki, onu önlemek zor.
Beyaz bir kağıda çizgiler çizerdi. Bu çizgierde iç dünyasının karışık, dolaşık anlamsızlığı vardı. Ne yapacağını, ne edeceğini bilemeyen bir insanın boşluğunu dile getirişi.
Umuttan koparız, seviden koparız, anılardan, dostluklardan, yaşamadan, hep bir şeylerden, hep bir yerlerden koparız. Kopar kopar bağlanır; bağlanır bağlanır koparız. Bir kopuş bir bağlanış. Yaşadıkça bu böyle.