Muhammed Ali

İnsanlar için gelecek günler, meçhul ve süprizlerle doludur. Kader, bir sırr-ı ilâhîdir. Bu bakımdan en büyük güç ve destek kaynağı, öncelikle Allah’a bağlılık ve imandır. İkinci büyük destek de birbirlerine kaynaşmış olan eşlerdir. Dikkat etmelidir ki, eğer çaresiz ve bitkin insanlar, başlarına gelen büyük musîbet ve felaketlerde âile içinden beklediği desteği bulamazlarsa, daha büyük yıkımlara ve çöküşlere mâruz kalabilirler. Ancak rûhen olgunlaşmış, anlayışlı fertlerden oluşan yuvalarda ise başlarına gelen bâdireler, âilenin sağlamlığı ölçüsünde kolaylıkla bertaraf edilir.
Reklam
"Kadın dört şeyi, yani malı, güzelliği, soy-sopu ve dindeki kemâli için nikahlanır. Siz dindar olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır görsün!.."(Buhârî, Nikâh, VI. 123; Müslim, Radâ, 53) Yuvayı yapanın dişi kuş olduğu gerçeğinden hareketle evlenilecek bir hanımda aranması gereken hususu işaret eden bu hadîs-i şerîf, evlenilecek bir erkekte aranması îcap eden hususu da içinde barındırmaktadır. Çünkü her mü'min için takvâdan sonra en kıymetli nasip, evlendiği kimsenin amel-i sâlih/ güzel amel sahibi olmasıdır. Sâlih erkek, huzur sarayının sarsılmaz direği; sâliha kadın da, saâdet bahçelerinin en kıymetli tezyînâtıdır.
Düğün Yemeği
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه انه كان يقول : " شَرُّ الطَّعَامِ طَعَامُ الْوَلِيمَةِ يدعى لها الأغنياء ويترك الفقراء ، ومن ترك الدعوة فقد عصى الله تعالى ورسوله صلى الله عليه وسلم". رواه البخاري ومسلم Ebû Hüreyre (r.a) şöyle demiştir: "Zenginlerin davet edilip, fakirlerin davet edilmediği ziyafet en kötü yemektir. Davete icabet etmeyen kimse Allah'a ve Resûlü'ne isyan etmiş olur. (Buhârî 4882, Müslim 1432) 》Ebû Hüreyre (r.a)'ın bu ifadesi Allah Resûlü (s.a.v)'den nakledildiği için Ebû Hüreyre'den sâdır olan bu ifadeler aslında Allah Resûlü (s.a.v)' in bir hadisidir. 》Hadis bizlere insanlara samimi ve sade bir şekilde sırf Allah'ın rızasını kazanmaya matuf bir formda ikramda bulunmamızı öğütlüyor. Eğer bu, az gelişmiş ülkelerdeki yetim ve öksüzleri doyurmak şeklindeyse, bunu yapın! Gönülden ve samimi bir şekilde verilen basit bir yemek, gönülsüz bir şekilde verilen şatafatlı yemeklerden çok daha evladır! Ama öyle anlar oluyor ki insanların açlıktan öldüğü bir zamanda çok fazla yiyecek israf oluyor ki bu kelimenin tam anlamıyla cinayettir!

Reader Follow Recommendations

See All
"Kalpler birbirinden uzaklaştıkça sesler yükselir, yaklaştıkça fısıltıya döner. Kavgada bağırmanın, sevgide fısıldamanın sebebi budur."
Ebu'l Ferec İbnü'l-Cevzî
Geniş bir ilmî yelpazede yazılar yazan İbnü'l-Cevzî, İbni Hallikan'ın ifadesi ile sayılamayacak kadar çok kitap yazmıştır. Vefatından sonra yazdığı defterlerin sayıldığı ve gün başına dokuz defter düştüğü, biyografi kitaplarında ifade edilmektedir.
Sayfa 20
Reklam
Konumuz yine Filistin idi. Ne olduğunu zaten herkes biliyordu, Hoca da bu yüzden ne olduğundan değil, neler yapılabileceğinden bahsediyordu. Şunları ifade etti: "Biz nesillerimizi olaylarla irtibatlandırma noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Onlara, meydana gelen şeylerin anlam ve önemini kavratmakta zorlanıyoruz. Yapmamız gereken şey, nesillerimizi olan-bitenle irtibatlandırmak ("rabtu'l-ecyâl"), onları uyarmak ve uyandırmaktır. Gelecek nesillere, dostu ve düşmanı, izzet ve zilleti, hayır ve şerri düzgün şekilde öğretmeli, onları bilinçlendirmeliyiz!"
En Güzel Örnekten, Birkaç Güzel Örnek
Bir başka gün Efendimiz (sas) Aişe annemize dedi ki: “Ey Aişe! Ben senin konuşmandan bana kızgın olup, olmadığını hemen anlarım?” Aişe annemiz, kızgın olduğu zamanlarda bile bunu belli etmemeye özen gösterir, elinden geldiğince bu halini gizlerdi. Ama nasıl Efendimiz'in anladığını merak etmişti. Sordu: “Ya Resûlullah! Bunu nasıl anlıyorsun? Bunu nerden çıkarıyorsun?" Efendimiz (sas) dedi ki: “Ey Aişe! Eğer bana kızmışsan bir şey söylediğin zaman İbrahim'in Rabbine yemin olsun ki diyorsun, eğer benden hoşnutsan, Muhammed'in Rabbine yemin olsun ki diyorsun?" Aişe annemiz, Efendimiz'in (sas) ince düşüncesine, kendinin her halinin böyle dikkat ile okunmasına sevindi ve dedi ki: “Vallahi doğru Ya Resûlullah! Ancak şu andan itibaren sana söz veriyorum, bundan böyle senin isminin dışında bir ismi ağzıma almayacağım, ne kadar kızgın olursam olayım, yine de senin isminle yemin edeceğim."
Sayfa 206Kitabı okudu
En Güzel Örnekten, Birkaç Güzel Örnek
Efendimiz'in (sas) çok sevdiği eşi Hz. Aişe annemiz ile olan münasebeti üzerinden, "O (sas) nasıl bir eş, nasıl bir aile reisi idi?" bunu görmek için, bir iki rivayeti, içerisinden model insan çerçevesinde mesajları almak üzere sizlerin düşünce dünyasına havale ediyorum. Bir gün annemiz kızmış evin içerisinde yüksek sesle bir şeyler söylüyor, bağırıyor, çağırıyor. O anda da babası Hz. Ebû Bekir haneye giriyor. Kızının o halini görünce ne olduğunu sormadan, Aişe annemizi bir köşeye çektiği gibi: "Ey Filanenin kızı! Sen nasıl olur da Resûlullah'ın huzurunda böyle konuşursun?” deyip, elini vurmak için kaldırıyor... O anda Efendimiz (sas) Hz. Ebû Bekir'e: "Sakın ha Ebû Bekir!” deyip vurmaması için uyarıyor. Hz. Ebû Bekir utancından hiçbir şey diyemeden evden çıkıp gidiyor... Annemiz mahcup, ama Efendimiz her zaman ki gibi tebessüm halinde... Aişe annemize diyor ki: "Seni nasıl o kızgın adamın elinden kurtardım. Nasıl seni onun elinden aldım?” Bu söz hanede gülüşmelere sebep oluyor ve iş tatlıya bağlanıyor. Bir müddet sonra haneye yine gelen Hz. Ebû Bekir, bu sefer orada çok farklı bir hava ile karşılaşıyordu. Annemiz gülüyor, Efendimiz (sas) tebessüm halinde, letafet rüzgârı en güzel haliyle esiyor... O anda Hz. Ebû Bekir diyordu ki: “Aranızda kavgaya beni ortak ettiğiniz gibi, sevincinize de ortak etmez misiniz?" Bu söz mekânın havasını daha da güzelleştiriyor, gülüşmeler daha da ziyadeleşiyordu.
Sayfa 205Kitabı okudu
Hz.Nûh (as)
Eğer bir gün karada gemi yapmak zorunda kalırsan; "Hani bunun denizi!?" diyenlere kulak asma. Sen tahtaları çivi çakmaya devam et; yeri ve zamanı gelince Allah denizi senin ayağına getirecektir.
Sayfa 127Kitabı okudu
Peygamber Efendimiz (sav)'in Hüzün ahlakı
Peygamber Efendimizin (sas) şu sözü bizlere hüzün ahlakı adına da onemli ipuçları vermektedir. Bu önemli ipuçlarının belki de en başında zikredeceğimiz şey oğlu İbrahim'in vefatı üzerine dilinden dökülen şu sözlerdir: "Göz yaş döker, kalp teessür duyar. Biz, yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti!”
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
Ama konu sistem dedikleri aileye gelince ondan liderliği kaldırırlar.
Dede ve ninenin çocuklar üzerinde olan etkisi çok büyüktür. Aile dediğimiz yapı, toplumun en küçük örgütlü birimidir. En küçük teşkilatlı birimidir. Bütün sosyoloji kitaplarında aile ile ilgili kitaplarda aileye ya birim ya kurum ya da sistem derler. Bu tanımlamada karşımıza ciddi bir sorun çıkıyor. Bütün strateji kitaplarında birim, sistem denilen yapılarda "lider önemlidir ve vardır" ilkesini özellikle vurgu yapılır. Ama konu sistem dedikleri aileye gelince ondan liderliği kaldırırlar.
Küresel düzeneğin kullandığı ideolojik aygıtların panzehiri AİLE
Aile küresel düzeneğin kendi değerine göre toplumu inşa etmek için kullandığı ideolojik aygıtların panzehiri işlevi görebiliyor. Mesela medya, eğitim hepsi bir şekilde bizi ve çocukları şekillendirmeye çalışıyor. O zaman aile küresel patronlarla çocuğun arasına giren ve onun zerk ettiği zehrin panzehiri olan ve kendi değerleri doğrultusunda çocuğu yetiştirebilen bir kurum. O zaman iktidara ortak oluyor, en sevmedikleri şey. O zaman benim anne babayı aradan çıkarmam lazım. Bu da iki şekilde olur ya anne babayı tamamen aradan çıkartmam lazım ya da anne baba ile çocuğun arasındaki iletişimi minimuma indirmem lazım. Yani çocuğu en erken yaşta anne babadan ayırmam lazım diyor. Bu şimdi konuşulan bir şey değil, Platondan beri konuşulan bir şey. Mesela Marquis de Sade diye birisi var, sadizmin de kendisinden geldiği bir adam. Fransız devrimi'nden sonra mecliste delege olan bir isimdir. " Çocukları asla anne ve babaların yetiştirmemesi lazım" diyor. O zaman baktığımızda anne babanın ailenin gerçekten küresel iktidarın kontrolünü bozan bir rolü olduğunu görüyoruz, bu anlamda rahatsız edici, çaresiz kaldıkları bir durum var. İnsanları kendi haline bırakırsak aile kurmaya devam eder. Bu sebeple aileyi şiddetle cinayetle ilişkilendiren tehlikeli bir kurum olarak göstermeliyiz, diyorlar. Bugün olup biten şey budur.
Aile Saadeti
Aile Saadeti erkek ve kadının karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde birbirinin haklarını riayet etmelerine bağlıdır. Bu konuda özellikle erkeklere çeşitli uyarılar yapılmıştır. Kadınlarla iyi geçinmeyi tavsiye eden Yüce Allah, onların hoşlanılmayan bazı davranışların da hayır yaratmış olabileceğini bildirmiş, Peygamberimiz de kadınların bazı huylarından memnun kalınmasa da diğer bazı huylarından hoşlanabileceğini haber vermiştir. Buna göre eşler aile yuvasını ayakta tutmak ve huzurlu bir ortam oluşturmak için birbirlerinin iyi yönlerini görmeye çalışmalı kötü huylarına takılmamalıdır.
Neden ailece seyahat?
Özellikle ebeveynlerin malumudur ki çocuklar, şahsiyetlerini etrafında gördükleri ve şahit olduklarıyla geliştirirler. Bu nedenle çocuğa sürekli nasihat etmek yerine ona "hal aktarımı" yapmaya odaklanmak daha doğrudur. Çevresindeki insanların güzelliklerinden, derinliklerinden ve ufkunun genişliğinden çocuk da etkilenecektir. Böyle bir ortam sağlanabildiğinde, birçok konuda gençlere sözlü nasihatlar yapmaya da gerek kalmayacaktır. İşte seyahatler, aile arasındaki iletişimi kuvvetlendiren, çocukla anne babasının münasebetlerini olgunlaştıran, aileye aidiyeti geliştiren çok önemli vesiledir.
Dijital ortamda mahremiyetin korunması
Aileler çocuklarının komik hallerini çekip sosyal medyaya yüklüyorlar. Bu videolar hiç silinmiyor. O çocuklar büyüdüğünde bu videolarla dalga geçildiğinde depresyona giriyorlar ve yurt dışında buna bağlı çok intihar yaşanıyor.
Hz. Peygamber'in (sav) ve Müslümanların mücadelesi
Hz.Peygamber'in (sav) ve Müslümanların Medine'deki hayatları da Mekke'deki gibi büyük mücadele içinde geçmiştir. Üstelik Onlar burada pek çok düşmanla baş etmek zorunda kalmışlardır. Her şeyden önce Kureyşli müşrikler onların peşlerini hiç bırakmamış, Medine'de birlikte yaşamak durumunda kaldıkları Yahûdîler ise aralarında anlaşma olmakla birlikte kendilerine hiçbir zaman güven vermemiştir. Diğer taraftan şehirdeki münafıklar Müslüman toplumunun en büyük iç problemi olmuşlardır. Onlar bir taraftan Müslümanların açık düşmanlarıyla gizli ortaklıklar kurarken, diğer taraftan da Allah Rasûlü'nün (sav) titizlikle korumaya çalıştığı Evs-Hazrec ve Ensâr-Muhâcir bütünlüğünü ve dengesini sarsmak ve dâhilî çatışma meydana getirmek için her türlü yola tevessül etmişlerdir. Ancak gerek Hz Peygamber'in aldığı tedbirler, gerekse Müslümanların çoğunluğunun teenni ile hareket etmeleri, münafıkların hemen bütün girişimlerini boşa çıkartmıştır. Bu süreçte Allah Rasûlü (sav) hem içeride hem de dışarıda uyguladığı tutarlı ve dengeli siyaset sayesinde Medine'de kurmaya çalıştığı Müslüman toplumu tehdit eden bütün düşmanları zamanı geldiğinde sırasıyla bertaraf etmeyi başarmıştır.
Sayfa 406Kitabı okudu
Reklam
Bedir sonrasında müşrik esirler arasında diyet bedelini ödemeye imkan bulamayanlar için farklı çözüm yolları bulunmuş; buna göre onlardan bir kısmı maddi imkânsızlıkları sebebiyle bedelsiz olarak serbest bırakılırken, bir kısmına da Medine'li 10 kişiye okuma-yazma öğretmeleri şartıyla hür kalacakları vadedilmiştir. Gerek İslâm tarihinde, gerekse Dünya tarihinde o zamana kadar ve ondan sonra böyle bir esaret bedeline tesadüf etmek mümkün değildir. Bu uygulama aynı zamanda Hz Peygamber'in (sav) okumaya, ilme ve öğrenmeye verdiği ehemmiyeti açıkça işaret eder.
Sayfa 268Kitabı okudu
Bedir Savaşı Mekke müşriklerini hezimete uğratırken, Müslümanlar için muazzam bir başarıdır. Her şeyden önce onlar bu savaşta Mekke'den kaçmadıklarını Medine'ye hicret ettiklerini göstermişler, artık Mekkelilerin "içlerimizden çıkan ayak takımı" diyerek küçümsedikleri, hafife aldıkları bir topluluk olmadıklarını, Mekke'ye karşı siyâsi ve askeri güç haline geldiklerini ispat etmişlerdir. Bu sonuç, müşrik eziyetlerinin mağduru olan, taktik gereği pasif direnişi tercih ettikleri için müşrikler tarafından sinmiş kabul edilen Müslümanların kendilerine güven duymalarını temin etmiş, onlardaki düşmanı yenebilecekleri düşüncesini kuvveden fiile geçirmiştir.
Sayfa 267Kitabı okudu
Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti Müslümanlar için bir kaçış ve sığınma olarak değerlendirmemek gerekir. Esasında buraya göç Müslümanlar adına nihai Hedef değil, daha uzak hedefler için bir başlangıç teşkil eder. Bu anlamıyla Medine'ye gerçekleştirilen hicret, daha önce yapılan Habeşistan hicretinden hem sebepleri, hem gerçekleşme şekli, hem de sonuçları itibariyle tamamen farklıdır. Her şeyden önce Habeşistan göçü, Mekke'de Can güvenliği endişesi duyan bazı Müslümanların hayatlarını koruma amacıyla buldukları geçici bir çözümdü. Gidenlerin burayı yurt edinmek gibi bir hedefleri de yoktu. Nitekim onlardan bir kısmı gitmelerinden kısa süre sonra dönmüş, geri kalanlar da zamanla Yarımada'ya gelmişlerdir. Habeş muhacirlerinin gittikleri ülkede dinlerini yayma misyonları da yoktu. Onlar Habeşlileri Müslüman yapmak bir tarafa, kendi aralarından Ubeydullah b. Cahş'ın dinini terk edip Hristiyanlığa geçtiğine şahit olmuşlardır. Bütün bunlara karşılık Medine'ye göç de Müslümanlar için can güvenliği ve sığınma ihtiyacı tâli derecede bir etkiye sahiptir. Buraya hicretteki esas gaye ise Müslümanlar için huzur ve güven ortamını tesis etmek, davete uygun yeni bir merkez sağlamaktır. Daha açıkçası Medine, yeni bir millet (ümmet) ve yeni bir devletin kuruluş merkezi olarak seçilmiştir. Bu nedenledir ki Allah Rasûlü (sav) Akabe' deki ilk görüşmeden itibaren Yaklaşık üç yıllık süren dinî ve siyasi nitelikli hazırlık dönemini tamamladıktan, özellikle de Medineliler ile II. Akabe Biatı'nı akdettikten sonra hicret sürecini başlatmış, en sonunda kendisi de Medine'ye ulaşmıştır.
Sayfa 228Kitabı okudu
Siyer üzerinden Kur'an'ı, Kur'an üzerinden de siyer'i okumak
Elbette hiçbir kitap, bilgi ve rivayet Kur'an gibi değildir. O Allah'ın kelamıdır, gözetimi altındadır; hiçbir güç onu benzerini, mislini tarih boyunca ortaya koyamamıştır, koyamayacaktır ve bu hal kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Kur'an'ın bu rakip tanımaz özelliği onun tek kaynak olduğunu söylememizi gerektirmez. O tek kaynak değil, temel kaynaktır. Sözün özüdür. O ilahi söz, İlk muhatap olan Efendimiz'e (sav) vahyedilmiş, O da onun nasıl anlaşılacağını, kavranılacağını ve yaşanacağını bizzat göstermiş, ilk muhataplarına da bunu öğretmiştir. Bize düşen vazife, Kur'an'ın temel kaynak olduğunu unutmadan mevcut müktesebatı onun rehberliğinde anlamaktır.
Sayfa 47 - siyer yayinlariKitabı okudu
Siyer üzerinden Kur'an'ı, Kur'an üzerinden de siyer'i okumak
Allah'ın (cc) insanlığa gönderdiği son vahiy, belirli bir zaman aralığında sınırlı bir coğrafyada yaşayan belli muhataplara nazil oldu. Son Vahyin ilk muhatapları Efendimiz (sav) ve O'nun mübarek ellerinde yetişen Sahâbe nesli idi. Hal böyle olunca Kur'an, onların yaşadıkları hayatın üzerine ve içerisine indi. Bundan dolayıdır ki karşımızda satırlarda yazılı olan bir vahiy var; bir de hayatın içerisinde ete-kemiğe bürünmüş, yaşayan ve konuşan bir vahiy var. Ve bu iki vahiy birbirinden asla ayrılamaz, birinin tam anlamı ile anlaşıbilmesi için diğerine ihtiyaç duyulur, biri olmadan diğeri Kâmil manada kavranıl(a)maz. Çünkü gerek ayetlerin iniş sebepleri, gerek nuzül ortamı dediğimiz o zemin ve o zeminde yaşayan muhataplar Kur'an'ın doğru anlaşılabilmesinin en önemli etkenleridir.
Sayfa 46 - siyer yayinlariKitabı okudu
Yarın değil, Bugün! Sonra degil, Şimdi! Bir ara değil, Hemen!
Reklam
Ebû Dâvûd, şu dört hadisin iyi bir Müslüman olmak isteyen kişiye kâfi geleceğini söylerdi: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.” “İnsanın kendini ilgilendirmeyen işleri bırakması, onun iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.” “Kendisi için istediği bir şeyi din kardeşi için de istemeyen kimse gerçek mü'min olamaz.” “Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi yoksa haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır."
Sayfa 14
Müslüman yürekler bilirim daha.Kızdı mı cehennem kesilir, sevdi mi Cennet.
Sayfa 72
Münazara yaptığı arkadaşını hasım değil, yardımcı görmeli; hatasını kendisine anlatıp hakkı açıkladığı zaman da ona teşekkür etmelidir. Kişi kaybettiği şeyi aramak üzere bir yol tutsa, birisi de onun kaybettiğini bir başka yoldan ona gösterse bununla sevinip teşekkür etmez mi?
Sayfa 159Kitabı okudu
Ömer b. Abdülaziz, Ebû Hâzim'e: "Bana vaaz et" demiş, bunun üzerine Ebû Hâzim de şöyle karşılık vermiştir: "Ölümü başucuna koy; sonra o anda sen de bulunmasını arzu ettiğin şeyi düşün ve şimdi onu yap; yine sen de bulunmasını istemediğin şeyi düşün ve şimdi onu terket; belki de o an yakındır."
Sayfa 103 - Tahlil yayıneviKitabı okudu
Bir meselede sadece göz gezdirmek tembel ruhların bakış açısıdır. Tefekkür eden aklın bakış açısı ise tam tersine tıpkı bir bal arısı gibi fikrine damla damla oluşturmaktır.
Reklam
Stres ve telaş yokken en derin fikirleri yüzeye çıkarmak kolaylaşır. Yürümeden kaynaklanan Kalp hızının beyne sağladığı oksijen dolu kanla masada pineklemeden ormanda, arazide hafıza çalışmaları yapılabilir. Bu huzurlu anlarda beyne kazanan bilgi kalıcı olur mu? Hem de nasıl! Düşünmek daha kolay gelir. Fikirler adeta beyine koşar ve keyifle zihinde yer eder. Çalışma masasına aklımızda net bir planla, bol fikirlerle oturur ve de en önemlisi sağlıklı bir ortamda temiz havada kalmış oluruz.
Hayatta mutlak başarı her zaman söz konusu değilse de verilen mücadelenin sonunda kalbin rahatlaması başarı adına kâfidir.
Sayfa 48 - Ediz yayıneviKitabı okudu