"Onurlu adamsınız. Bilhassa, aşığınız da öyleydi," deyiverdi. Daha da kahroldum. Zedelenen erkeklik gururunu, bitap bırakılmış hâlde üzerine yığılan cani, alçak, rezil, aylardır ölümlerine dualar ettiğim o iblis kalabalığa karşı duramayan, çaresizce teslim olan günahkârı, şehvetine önayak gördükleri uzvunu, çekeceği acıları, bağırmamak adına parmak eklemlerini zedeleyecek kadar kastığı vücudunu gözden çıkararak kesen meşum bedenleri düşündükçe ölüme koşuyordum. Ah, ne çok koştum, ne çok dokundum ölümün havasına! Kollarına atılacağım her vakit, bir anne belimden doğru kavrayıp yaşamın orta yerine fırlattı beni. "Tanrın, toprağın altındaki biricik aşığına azap eder," dedi, bu korkuyla canıma da kast edemedim. Affet, Taehyung, diye fısıldıyordum bir mezara, affet. Sana adınla seslenmediğim her gün, doğan Güneş'in ışıl ışıl parlattığı gözlerine bakıp da sessiz kaldığım her an, beklentiyle dizlerime başını koyduğun, karşılığını vermekten aciz düştüğümde dahi gülümsediğin her dakika için affet beni. Ben affedemiyorum.