Eskiden Müslümanlar dıştan perişan ve ayrı görünseler de içten müttefik ve toplu idiler. Şimdi zahiren toplu, hakikatte ayrı ve paramparça durumdalar.
Herkesin sadece yemek yemek ve para kazanmakla, eğlenmek ve emir vermekle ilgilendiği bir dünyada ara sıra birisinin çıkıp şeylerin görünümünü tazelemesi, olağan şeylerin olağanüstülüğünü, banallikteki gizemi, çöpteki güzelliği hissettirmesi gerekir.
Her uğraşımın varış noktası hiçlik -bana dair, eserime dair, tüm dünyaya dair hiçlik- olsa da, tam da bu yüzden devam edeceğim, ta ki dünya beni karanlık uykusuna çağırana dek.
Her engelin ardında boşluk vardı; her duvarın ardında ise karanlık ve her evet umudunun bitmek bilmez yorgun bir hayır ile yankılandığı benzersiz bir eko vardı.
Kendimde gerçek bir kusur, açık seçik bir kötü huy göremedim ... dünyada böyle bir insanın bulunması mümkün müdür hiç, söyleyin! ... bu imkânsız, imkânsızlar arasındaki en imkânsız şey.
Unutmayı öğrendim, unutmayı unuttum,
Unutmaya giden unutmayı öğrendim.
Bir yalan hazırladım, ilk başkasından duydum,
Yüzüme susanlardan konuşmayı öğrendim.
Ben ise sadece kitaplarla başbaşa kalacağım, gezintiler yapacağım, hayaller kuracağım, rahatsız edilmeden uzun uzun uyuyacağım bir dinlenceyi yaşamak istiyordum.