Allahü teâla isâ (a.s) kulûna vahyetti
"Evvela nefsine vaaz et, eğer nefsin kabul eder de islâh olursa ondan sonra başkalarına vaaz et. Aksi takdirde benden utan!"
Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz'an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telakki ile en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına, daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
Mektubat
Evet dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir; bâki umûr-u uhreviye ise gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkeza şedit hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fâni umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere, bâki elmas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir nokta hatıra gelmiş, söyleyeceğim. Şöyle ki:
Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbublara müteveccih olduğu vakit ya o aşk, kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır veyahut o mecazî mahbub, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikiye inkılab eder.
Mektubat
Ölümü vaaz edenler vardır: ve yeryüzü doludur bunlarla, yaşamayı bırakmaları vaaz edilmesi gerekenlerle.
Yeryüzü dolup taşıyor lüzumsuzlarla, yaşam berbat oldu fazlalıklarla. “Bengi yaşamla” kandırıp, uzaklaştırmalı onları bu yaşamdan!
Her bir erdem bir diğerini kıskanır ve kıskançlık korkunç bir şeydir. Erdemler de mahvolabilir kıskançlık yüzünden.
Kıskançlık ateşinin ortasında kalan, sonunda kendine yöneltir zehirli iğnesini, tıpkı bir akrep gibi.
“Ne önemi var ki benim aklımın? Bir aslanın yiyeceğini araması gibi arıyor mu ki bilgiyi? Yoksulluktan, pislikten, sefil bir huzurdan başka bir şey değildir o!”