yağmur
dinginliğin çeperlerini yıkardı
ben
göçün ıslak kumlarıyla oynardım
ve nakışlı yolculuk düşleri görürdüm
ben kumların özgürlüğüne karışmıştım.
ben sıkılıyordum.
bağda alışık bir sofra serilmişti.
sofranın ortasında ışıltılı algıya benzer bir şey:
bir salkım üzüm
bütün kuşların üzerini örttü
suskunun onarımı şaşkına çevirdi beni.
bir ağacın var olduğunu gördüm.
ağaç varken belli ki var olmalı,
olmak gerek
ve anlatının izini ak metne kadar sürmeli
ama ah ey rengarenk umutsuzluk!
"düşünce yavaştı
arzu uzak
ağaç üzerinde öykü okuyan bir kuş
gibi.
gelecek olan güzlerin nerelerinden
ağaç dolu bir ağız
iyi yolculuklardan
söz edecek mi?"