Öfkemizi dolaysız olarak ifade etmek bizi hanımefendilikten, kadınlıktan, annelikten, cinsel çekicilikten uzaklaştırır… Dilimiz bile bu tür kadınları cadı, şirret, acuze, dırdırcı ve iğdiş edici diye niteler.
Tıpkı fiziksel acının elimizi sobadan çekmemizi gerektirdiği gibi öfkemizin getirdiği acı da benliğimizin bütünlüğünü korur. Öfkemiz bizi başkalarının hakkımızdaki tanımlama şekline “hayır” ve kendi benliğimizin isteklerine “evet” demeye yönlendirebilir.
Kralına karşı haklı olan bir vekil, kocasına karşı haklı olan bir kadın, subayına karşı haklı olan bir nefer; bunların hepsi iki kat cezaya çarptırılmaz mı? Zayıflar için, haklı olmak bir suçtur.
Rivayetlerin tüm inatçılığına ve cazibesine karşın, gerçekleri kabullenmek gerek: Haşşaşinlerin başvurduğu tek uyuşturucu, son derece bağnaz bir imandı. Öğretilerin en katısı, örgütlerin en etkilisi, görev dağılımlarının en sıkısı tarafından sürekli pekiştirilen bir iman.
Dünya ve insan eti iyilikten yoksundu. İnsanlık çizginin diğer tarafındaydı ancak iyilik ve kötülüğü ayıran sınıra o kadar yakındı ki iyiliğin ne olduğunu biliyor, hayata geçiremiyordu.
Gücün ya da sevginin tatmin getireceğine inanmış ancak ikisine de kavuştuklarında daha fazlasını istemişlerdir… günümüz dünyası asla tatmin olmayan insanların ürünüdür. Tatminin gelmesiyse düşünceden ibaret olduklarını anladıkları ve buna uygun davrandıkları güne kadar olanaksızdır.