İçimde babamdan kalma bir hece,elimde üçtelli bağlaması, başımı çevirip bizi Arguvan götürecek şişli yola, yaklaşan kışa ve sanki o an Kars'ta değil de,yıllar önce Arkanya çarşısında hemen önümde el ele yürüyen o babayla küçük oğluna baktım son kez.
Kapı çalındı.Bir teslimatcı leylak ve güllerden kocaman bir buketi kollarıma bıraktı.Üzerinde bir not vardı:"İyi ki doğdun.Maurice."Kapı kapanır kapanmaz gözyaşlarına boğuldum.
Çocuktum ama ölen kardeşimi hatırlatan o soruyla onu üzdüğümü anlamıştım.
Elini tutup"Belki annem de orada ona annelik yapıyordur, "dedim.
"Vallahi yapıyordur, değil mi?"
"Tabiki ki.Tabii ki yapıyordur."
"Çünkü melekler meleklere emanettir..."
Artık var olacağınız bir yeriniz yoksa, bir role bürünmek,yerinizi kaybettiyseniz yerinizde durmak,artık yaşayacağınız sabit bir yer yoksa başkalarında var olmak, yersiz yurtsuz ve isimsiz olmak çok zor.
Oysa ki öleceğim.Bu yazdığım ,benim ölüm gazelim.Kiminin gazeli daha uzun olur,kimininki daha kısa. Aradaki fark asla birkaç söze dayanmaz."
Yazı yazmayı ciddiye almak,yazıyı bıraktığımız an ölçecekmişiz gibi yazmak degil mıdır?
İlk kocam da dövme yaptırmıştı. Askerden döndüğünde göğsünde bir kalbi delip geçen gül taşıyordu. Gülün sapının altında benim adımı.Yinede terkettim onu.