Kırım Savaşına kadar İstanbul'daki Ermeni, Rum ve Musevi tüccar ve iş adamları servetlerinin çok altında bir hayat sürmekte idiler. Muhafazakarlıkları zaman zaman alay konusu bile
oluyordu. Fakat Kırım Savaşı sırasında Fransız ve İngilizlerin yaşantısı bunları çok etkilemişti. Bu sebeple Avrupa mallarına bir hücum başlamıştı. Diğer taraftan İslam-Türk halkının
faal erkek nüfusunun %75’i askere alındığından tarımda büyük bir üretim düşüşü baş göstermişti. Nitekim o yıllara kadar buğday ithal etmeyen Osmanlı İmparatorluğu bundan
sonra hep buğday ithal etmeye devam edecektir.
Bu ekonomik dengesizliğin yanında bir de para meselesi çıkmıştı. Kırım Savaşı sırasında ve sonrasında İmparatorluk hudutları içinde dört tür para tedavül ediyordu. Bunların birbirine karşı değerleri her gün değiştiği için para en önemli spekülasyon ve kumar metaı haline gelmişti. Sultan Mahmut II zamanından kalma gümüş paralar halk tarafından tutulduğu için, hemen sahteleri dış ülkelerde yapılmış ve içeriye sokulmuştu. Yine dış ülkelerde basılarak içeriye sokulan eski beşlik ve altılık bakır paraların sahteleri tedavülde idi. Bu sahte paraların yanında İstanbul Bankasının kapanması ile devletin hazine açıklarını kapatmak için devamlı olarak piyasaya sürmeye başladığı kaimeler vardı. Bu kaimeler banka desteğinden yoksun kalınca müthiş bir spekülasyona sebep oldular ve Galata Bankerleri,
bu kaimelerin kurunu her an suni bir şekilde değiştirmek gücüne erişerek, devlet ve halkın büyük zararları pahasına büyük kazançlar elde ettiler.
O devirde İstanbul’da yaşayan bir İngiliz tüccarın söylediği gibi, Türkiye adeta memleketin zararı pahasına zenginleşmiş olan birkaç paşa ve elli altmış tefeci ve sarrafın çıkarlarını sağlamak için varlığını sürdürmekte idi.
İstanbul Bankası adını alan ilk bankanın Manolaki Baltazzi (Baltacı) ile J. Alleon adında iki banker tarafından hükumetin teşviki ile kurulduğu bilinmektedir. Manolaki Baltazzi, Osmanlı mali tarihinde yarım asırdan fazla bir zaman buyuk rol oynamış bir bankerdir. Buyuk servet ve mülk edinmiştir. Hatta Abdulmecid’in Fransız şairi Lamartine’e işletmesi için hediye ettiği Aydın’daki bir çiftlik bu bankere ait idi. Devlet o zaman
Lamartine gibi unlu bir kişinin şöhretinden yararlanarak, dış borç almada bazı kolaylıklar elde etmek istemiş ve Reşit Paşanın öncülüğü ile, işleri bozulmuş olduğu için kendine yeni
gelir kaynaklan aramak isteyen, aynı zamanda bir tanm işletmecisi olan Lamartine’in başvurusu
olumlu karşılanmıştı. İstanbul'a gelen Lamartine saraya kabul edilmiş ve kendisine kirye Baltacı’nın Aydın vilayetinde sahip olduğu unlu çiftliklerinden bir tanesi kiralanarak,,
çiftçilik denemesi yapmak için bedelsiz ve hatta vergilerden muaf olması şartı ile verilmişti. Fakat bu proje gerçekleşmediği halde, Osmanlı hükumeti gözden çıkardığı yılda 80.000
kuruş kira bedelini, omur boyu Lamartine’e bir rant olarak odemeyi taahhut etmişti. Baltazzi’nın diğer bir ozelliği de Osmanlı İmparatorluğunda teba olmadığı halde ilk
mesken mülkü edinen kişi olmasıdır.5 Ekte sunduğumuz belgelerde göreceğimiz gibi, hükumet Baltazzi’ya ecnebi tebası olduğu halde Beyoğlu'nda Tophane sırtlarında "Müslüman
mahallesine yakın olmamak ve emsalleri için geçerli olmamak şartı ile bir mesken yaptırmasına" müsaade vermişti.
Bir hikaye duymuştum, gerçekten yaşanmış mı bilmiyorum ama verdiği mesaj oldukça ilginç. Hikaye Hindistan'ın ücra köşelerinden birinde yaşayan bir kabileyi araştırmaya giden bir Fransız antropologla ilgili. Antropolog, bir kaç yıl bu kabile mensuplarıyla birlikte yaşamaya başlıyor ve onların duygularını anlamak ve hayatlarını paylaşmak için bu
Bir hadiste şöyle bir temsili anlatım yer almaktadır. Gökyüzü, okyanuslar ve yeryüzü insanoğlunun kötülüğünden ve azgınlığından dolayı Yaratıcı'ya şikayette bulunmuşlar. Gökyüzü: ''Üzerlerine düşüp onları ezmeme izin ver, '' diye yalvarmış. Okyanus: ''Sularımla onları kaplayıp boğayım'' diye yakarmış; yeryüzü de onları yutmak için izin istemiş. Buna karşılık Alemleri'n Rabbi şöyle demiş: '' Eğer insanı yaratan siz olsaydınız, onu affederdiniz.