Eskiden aşkı yaşamak için korkmak, huysuzlanmak, acı çekmek gerekir sanırdım. İlişkimize bir şey olacağından ne kadar korkarsam, ilişkimize o kadar değer veriyorum anlamına gelirdi benim için. O nedenle ilk ayrı kalışımızda ilişki mize bir şey olacak diye ödüm kopmuştu. Gerekçem hazırdı. Birlikte yaşadığımız hayatta kalan bendim. O da başka bir şehirdeki arkadaşlarını ziyarete gitmişti. Ben bizim hayatımızı düşünerek, anarak yaşayacağım, o ise başka hayatların içindeyken bizimkinin güzelliğini unutacak, yaşadıklarımız onun için anlamsızlaşacak ve döndüğünde “bitirelim” diyecekti.
Ayrıca aşk acısı denince akan sular duruyor ya. Tüm hayatını çevrendeki insanlarla bu minvalde ağlayarak, ilgi toplayarak geçirmek mümkün. İnsanlar bu duruma prim verebiliyorlar. Onun kalbi kırık dokunmayın, gibi. Bence bu aslında yaşamla nasıl mücadele edebileceğini bilmediğin bir noktada başkalarına dayanarak kendi varlığının sorumluluğundan kaçmak aslında.
Sanki o hayatımda hep vardı ve sanki onca gün biz ayrı değilmi şiz gibi hissediyorum. İyi ki varız. Onunla ve beraber yarattıklarımızla gerçekten de gurur duyuyorum. Daha nice beraber yaratacaklarımıza... Merhaba...
Ama açık olabilmek, bütün değerlere kafa tutup eşcinselim diyebilmek sanıldığı kadar kolay değil, homofobinin bu kadar yaygın ve baskın olduğu bir dünyada.