Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Öktem Gündoğan

Öktem Gündoğan
@SiirinAksi
19 okur puanı
Mart 2022 tarihinde katıldı
Balık Ağzı
Bu bir kılıçbalığının öyküsü Yazılmasa da olurdu Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu Uskumrunun arkasından gidiyorduk Sürünün içinde ben de vardım Sırtımda bir zıpkın yarası Mutlu olmasına mutluydum
Reklam
Aşıkane
Geceye hey dedim Bir bulut beyaz aydınlık geçiyor ve ben görüyorum Belki yalnızlık Kâğıt gibi bir kadın sana bakıp gülüyor Demek sen daha güzelsin gökyüzünden artık Sokakları bembeyaz evleri geçiyorum Bir koşu bir rüzgârı alıyorum Karanlık Bir kenttesin ve var ta ne zamanlardan beri O zamandan trenler evler geçiyor Kapanık Aşkın ki hiç durup dinlenmek nedir bilmiyor Aşkın ki anlatılamaz ihtiyar ve yıkık Nice nice yaşamalara açılmışsındır Nice yaşamalar ki kalmıştır yarım buruk İşte Adakale Sokağındayım ve birden Benim işte dünya kadar güzel ağzın artık Durup bir yıkık aşk dedim İlhan Berk bir yıkık aşk Şimdi o şiirlerde senden kalan ancak
Sayfa 39
Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Haykırabilsem Belki bir nehir köpürebilir sesimde Silinebilir kuraklığın bütün izleri Upuzun çöller vadileşebilir içimde Hangi güzelliği özlesem suskunum sana Yürek boşluğunda

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rüzgara Yazdım Adını
Adını, vadilerin cemresinde yolunu yitirmiş sulara yazdım Saçlarına kırağı düşmüş ovalara Göçmen kuşların konağı ovalara Rüzgara yazdım bir de... Seni o rüzgar getirdi bana
... Arma, virumque cano. Yani, ben, insan ve silahların türküsünü söylüyorum... Sessizlik yorgunluktur, Yorgunluk değilse kederdir, Keder değilse hasrettir, Hasret değilse sızıdır, Sızı değilse derin bir düşünce, bir anıdır, Veya bütün bunlardır. Şimdi olduğu gibi, Şimdi yaptığım gibi, bir sigara içme bahanesiyle duruyor ve sessizliğin dalgaları arasına dalıyorum...
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Tutuklu
Birden Kurşun yemiş gibi susar Gözbebeklerime karşı Susar da Açılıp yol verir şehir Sade radyolarda bir gamlı hava "Elaziz uzun çarşı" Firarda gözüm yok Namussuzum yok Yok pişmanlık bir halim Yaslanıp Bir cigara yakmak isterim Dumanı cevahir değer Mağlup mu desem mahcup mu Ama ikisi de değil Ben garip sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım bu akşamüstü Sevgilim Canavar götürür gibi İki yanım İki süngü #AhmedArif
akasya, seviyorum
Su taşı dürtüyor şimdi Yağmur bulutu Çocuk annesini Uyan, Artık eskisi gibi değil dünya Seviyorum
Molla Fetulah Han’ın söylediklerini aktardığımda, üst katta, Baha’nın çalışma odasındaydık. Baba odanın bir köşesine yerleştirilmiş olan bardan kendine viski doldurmaktaydı. Dinledi, başını salladı, sonra içkisinden bir yudum aldı. Gelip deri divana oturdu, kadehini bıraktı, beni kucağına çekti. Bir çift kütüğün üzerinde oturuyormuş duygusuna
Sen kendini ne sanırsın bu çapraz fişeklikle Sen bu dağları da dağ mı sanırsın Bu dağlarda dolaşmakla A benim yalnayağım A benim bulgursuzum Tenceresi kalaysızım Sen kendini bu dünyada eşkıya mı sanırsın A benim ayakaltım A benim kerpiç damım Geri kalmış kuzum benim, eşkıyam
Reklam
Arzu
kumdan kaleler yapıyorsun denizin kıyısında diz çökmüş, çırılçıplak teninde birikiyor yitip giden güneş yaşam geri çekilmeyecek bir dalga gibi yükseliyor bacaklarında gri bir martı ayak bileğine kayığını bağlıyor senin için aşk Arzu aşk fırtına kopunca söylenen şarkı gözlerini kapıyorsun deniz fenerinin ışığında saçların rüzgârda, geceyle
Akan Kan
Ne çok Ölü Düşün var senin Kırık Dökük Gerçeklerin üşüşünce düşüncene Ne çok
II İçerde tıkanan çığlık dışarda inliyor Sabaha karşı Uyku kabul etmiyor beni Dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun Bir inilti kopuyor. İçimde zulmün duvarları. Uykuuuuuuuu alsana beni koynuna. Kalktığımda, Banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor. İçerde, sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. İçimin duvarlarında bu taşlar oturuyor, çıkaramadığım bir ses var, benden onu çıkarıyor, Taşın sessizliğinde: Kalın, ilkel, boşluğa doğru, gecenin kovuğundan Dışşşşarı doğğğruuuu: Seni bu yalan dünyaya saldım sonunda acıyor çoooooookkkkkkkkkkkkk
"Bana sorarsan sadece bir tür insan var. O da insanın kendisi.” Bülbülü Öldürmek /Harper Lee
... Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir göz bebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa? Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde... Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım? ...