Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.26
Simgenindunyasii
Simgenindunyasii
@Simgenindunyasii
ÖHÜ
Adana
51 reader point
Joined on September 2020
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Herkese merhabalarr. Harika bir psikolojik gerilim kitabı ile geldim. Sanki korku filmi izliyor gibiydim o kadar muazzam bir kurguydu ki. Konusundan bahsetmeden önce yazarla ilk kez tanıştığımı söyleyeceğim. Farklı kitaplarıyla tanışanlar bazı eksiklikler olduğunu söylemiş ama ben tek kelimeyle bayıldım. Tüm tahminlerim çöp oldu, sonu beni ters
Herkese merhabalar. Türk klasiklerinin en başarılı psikolojik eserleri arasında yer alan ve yazarın kendi hayatından da izler taşıyan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, çok etkilendiğim bir kitap oldu.
Kitabın beni bu kadar etkilemesini kesinlikle psikolojik yönünün çok kuvvetli olmasına bağlıyorum çünkü karakterimizin yaşadığı içsel çatışma ve gösterdiği mücadeleler okuyucuya aynen geçiyordu.
On beş yaşındaki karakterimiz, yedi yaşından beri bacağındaki kemik hastalığı yüzünden hastane hastane geziyordu. Durumunun ciddi olduğunu ve ameliyat gerektirdiğini öğrendiğinde ise maddi durumlarının yetersizliğinden dolayı bu durumu annesinden gizledi. İyileşmesi için sakin, huzurlu bir yaşam gerektiğinden bir süre akrabaları olan bir Paşa’nın Erenköyü’ndeki köşkünde misafir olarak kaldı. Ancak orada kendisinden dört yaş büyük Paşa kızı Nüzhet’e aşık olmuştu. Karşılıksız da değildi bence bu aşk. Nüzhet’in bir öyle bir böyle davranmasına tahammül edemedim resmen. Anlayacağınız durumu kritik olan hastamıza hastalığıyla mücadele etmek zaten büyük bir yükken üstüne bir de aşk acısı yüklendi.
Sonu beni çok hüzünlendirdi, yazarın okuduğum ikinci kitabıydı. Kalemini çok seviyorum gerçekten, tüm duyguları okuyucuya geçiriyor. Şiddetle öneriyorum okumanızı.
‘Sadako’ evet çocuk kitapları kategorisinde ama tamamen gerçek bir yaşam öyküsünü konu alan 7’den 70’e herkesin okuyup kendine bir şeylerin katacağını düşündüğüm bir kitap.
Minik Sadako’nun umuda sımsıkı sarılışını ve cesaretini bir an olsun kaybetmeyişini okuduğunuzda savaşların en çok çocukları tükettiğine bir kez daha şahit olurken Sadako’nun mücadelesinden de çok etkileneceksiniz.
2. Dünya Savaşı’nda Japonya Hiroşima’ya atılan atom bombaları, binlerce insanın ölmesine yol açmıştı. Etkisini on yıl sonra gösteren radyasyon, birçok genç ve çocuğun lösemiye yakalanmasına neden olmuştu. Onlardan biri de Sadako’ydu.
Onun mücadelesini okuyoruz bizler de.
Bir gün arkadaşı, kağıttan bin tane turna kuşu yaparsa dileğinin kabul olacağını söylemiştir ve Sadako o andan itibaren iyileşmek umuduyla kağıttan turna kuşu yapmaya başlamıştır.
On yaş üstü herkes okuyabilir, tavsiye ediyorum.
Sağlıcakla, kitapla kalın.
Reader Follow Recommendations
Sonunda üzüleceğim söylenmişti ama kitabın beni bu kadar etkileyeceğini gerçekten düşünmemiştim. İçime dokundu Hasan ile Cavidan’ın yaşadıkları. Ne zorluklarla kurulmuş bir evlilik, içten bir bağ ve sonsuz sadakat...
Sonunda gözlerinizin -en azından- dolacağını garanti ediyorum.
Kitaptaki mesajlar açıkça verilmişti, aşılanan değerler gerçekten çok güzeldi.
Yazarın okuduğum ikinci kitabıydı ve kesinlikle favorim oldu.
.
2022 yılında yaşanan 7.8 şiddetindeki depremde bütün ailesini kaybeden Nuri dedeyi okuyoruz başta ve kitap bu çerçevede ilerleyecek gibi hissettiriyor lakin sonradan ortaya bambaşka bir hikaye çıkıyor. Nuri dede ile komşu olan Hasan ve eşi Cavidan’ın hikayesi...
Cavidan’a ilk görüşte aşık olan Hasan, Cavidan’ın da rızasıyla onu köyünden kaçırır ama Cavidan’ın eli bıçaklı abisi Cengiz, her daim arkalarındadır.
Evlenip yılllar geçtiğinde bile Cengiz, kabusları olmuştur.
Kitaba ismini veren ‘Balkon’ detayı, Hasan’ın Cavidan’a mehir sözünü verdiği balkonlu evden geliyor.
Yeri geldiğinde güldüren yeri geldiğinde hüzünlendiren gerçekten büyük keyif alarak okuduğum çok akıcı bir kitaptı.
Yöresel bir dil hakim kitaba, farklı bir havası var yani. Ben sevdim, size de tavsiye ediyorum.
Okuyun, ben bir süre kendime gelemedim. Çok etkiledi beni, çok.
Polisiye türüne yeni giriş yapanlara kesinlikle Sherlock serisini öneririm. Kızıl Dosya (Kızıl Soruşturma), serinin ilk kitabı ve bence hikayelerini okumadan önce bu ilk romanları da okunmalı. Ayrıca Sherlock’u hikayelerinden farklı olarak roman şeklinde okumayı daha çok sevdiğimi de söylemeliyim.
.
Kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölüm, Dr. Watson’un askeri doktorluk yaptığı savaştan yaralanarak Londra’ya gelmesi ve ev arkadaşı olarak Sherlock ile tanışmasıyla başlıyor. Sherlock’un farklı kişiliği dikkatini fazlasıyla çekmişken Sherlock’un yazdığı bir makale sonucunda gayriresmi şekilde dedektiflik yaptığını öğreniyor. Ve eve gelen iki polis dedektifinin yardım çağırısı ile kendisini Sherlock ile bir cinayetin içinde buluyor.
İkinci bölümde de cinayeti işleyenin kim olduğu ve neden yaptığı anlatılıyor.
İkinci bölümü ilk okuduğumda bunlar kim, neler oluyor filan demiştim ama sonlara doğru Sherlock ve cinayet davası ile bağlantılı olduğunu anladım, tüm soru işaretlerim silindi ve gerçekten Sherlock’un zekasına hayran kaldım.
Ben severek okuyorum seriyi, türü sevenlere ve hala tanışmamış olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum.
Yeşilin Kızı Anne serisini birkaç aydır okuyorum ve ilk defa bir kitabına 10/10 verdim, bilmiyorum belki de (kapaktan da anlaşıldığı üzere) Gilbert ile Anne’in evlilikleri dolasıyla yanlı davranmış da olabilirim.
Ama gerçekten aşırı samimi, sıcacık, çok çok güzel bir kitaptı. Elbette yine kendimce şu şöyle olabilirdi diye düşündüğüm yerler oldu. Mesela Anne’in çalışıyor olmasını ya da yazarlığına devam etmesini beklerdim. Ya da Gilbert’ın biraz daha romantik olmasını.Ama gerçekten birbirlerine karşı sevgiden çok saygı duymalarını okumak, şahaneydi. Harika bir ikiliydi yani.
.
Serinin devam kitabı olduğundan yine ne söylesem spoiler olacak ama kısaca özet geçecek olursam, bu kitapta Gilbert ve Anne’in Rüya Ev’inde yaşadığı maceralar anlatılıyor.
Four Winds Rıhtımı’nda, Anne’in tam da hayalindeki gibi olan evlerinde, birbirinden farklı komşularıyla mutluluklarını, hüzünlerini ve kurdukları güçlü dostlukları okuyoruz.
Bu kitaptaki yeni karakterlerden favorim Kaptan Jim oldu.
Ayrıca Marilla ve Bayan Lynde’e kitapta az da olsa yer verilmesi mutlu etti beni.
.
Gerçekten herkesin okumasını tavsiye ettiğim bir kitap. Çoğumuz bölük pörçük de olsa belki, biliyoruz Hz Hacer’in hikayesini. Yavrusu İsmail ile bir başına ıssız bir yerde susuz bırakılmış iken Allah’ına sonsuz güvenip çareyi ondan isteyen ve İsmail’in topuklarını vurduğu yerden zemzemin doğması...
Bilmediğimiz ne çok şey var onların yüce hayatlarına karşı. Okudukça bilgilenecek; tüyleriniz diken diken, gözleriniz dolu dolu olurken, sanki o devirde yaşıyormuş gibi hissedeceksiniz. Bu noktada da yazarın kalemi ortaya çıkıyor, kalemini çok sevdim çok akıcı ve şiirsel bir anlatımı var.
Çöl mirlerinin tek varisi prenses Hacer, Kuzey ülkesi kralı Avemeleh tarafından köle olarak esirler sandalına bindirilir ve kendi ülkesine getirilir. Cariye olması için saraya alınacakken, Sare hanım ve eşi Hz. İbrahim’in yardımlarıyla oradan kurtulur ve Allah’a iman edenlerin tarafında yol alır.
Artık gerisini de siz okuyun, çok seveceksiniz. Ramazan ayında başladığım bir seri oldu “Cennet Kadınlarının Sultanları”. Seriye devam etmeyi düşünüyorum, tasavvuf eserlerine ilgisi olan olmayan herkese öneriyorum çünkü romanlaştırılmış şekilde yazıldığından nasıl bittiğini anlamıyorsunuz.
Herkese merhabalar. “Havada aşk kokusu var” tadında güzel bir roman ile geldim. Konusu yaz dizisi tadında, çerezlik, tahmin edilebilir bir kurguya sahip. Bu yüzden daha çok rs’den çıkmak için ya da kafa dinleyip eğlenceli vakit geçirmek isteyenler için önereceğim bu kitabı. Ama aşk türünü çok sevdiğim için ben okumaktan büyük keyif aldım. O yüzden aşk türünü sevenler için harika bir öneri olacaktır eminim.
.
Baran Solmaz, bir şirkette yönetici asistanı olarak çalışıyordu. Bu konuma gelebilmek için çok uğraşmış ve başarılı olmuştu. Lakin bir sorunu vardı, işe girmesi için evli olması gerektiğinden nişanlı olduğunu söylemişti ve şimdi de patronu, nişanlısı ile tanışmak istiyordu.
Tırnaklarıyla kazıyarak geldiği bu konumu basit bir yalandan kaybetmek istemiyordu, bu yüzden arkadaşının önerisine kulak vermiş ve ajanstan bir oyuncu ayarlamaya karar vermişti.
Yanlış verilen telefon numarası sebebiyle, karşısına gelen Ezgi’yle olaylar çok farklı gelişecekti.
Ezgi açısından düşündüğümüzde de yetimhaneden çıkmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kızdı. Küçücük evi ve çalıştığı lokantada kendi halinde yaşıyordu. Ansızın gelen telefon ve cezbedici para teklifi ile bu sefil hayatında şansının döndüğünü düşünmüştü.
.
Bu açıdan bakıldığında klasik bir aşk hikayesi gibi görünse de geçmişten gelen farklı bir bağ vardı aralarında. Ben severek okudum. Çok akıcı ve dili de fazlasıyla basitti.
Unutmadan söyleyeyim, kitabın son sayfalarında playlist var, ordaki şarkılar eşliğinde okumayı unutmayın, şahane oluyor.
Sıcacık bir aşk hikayesiydi, ilgisini çekenlere tavsiye ediyorum.
Herkese merhabalar. Bir yıldan fazla süredir dünya gündeminde olan covid-19 pandemi sürecini içeren güncel bir kitap ile geldim. Aslında kitapta bu süreç geçse de hikaye bambaşka.
Yazarın kaleminin sade, akıcı aynı zamanda da mizahi olduğunu düşünüyorum. Severek okudum kitabı, burası da fazla olmuş dediğim yer olmadı.
Yer yer mizah içerse de
Herkese merhabalar. Dünyaya iz bırakan hatta yön veren kadınların ilham verici hayat hiyakelerini kısa kısa okuyucuya sunan resmedilmiş bir derleme ile geldim. Resimler, bir harikaydı söylemeden geçemeyeceğim.
89 kadının daha doğrusu cinsiyet rollerini yıkmayı başarmış 89 kadının biyografisini okuyoruz. Yazarın giriş bölümünde de dediği gibi kitapta yazılanlar, internette rahatlıkla bulabileceğimiz kısa hayat hikayelerinden değil, daha çok araştırma-inceleme şeklinde olan kısa bilgilerden oluşuyor. Bu yüzden özellikle tarihe ilgisi olanlar için mutlaka önerebileceğim bir kitap.
Kitapta kimler kimler yok ki...
Frida Kahlo, Virginia Woolf, Malala Yusufzay, Madonna, 1. Elizabeth, Jane Austen, Nina Simone, Amelia Earhart ve daha onlarcası...
Yüzyıllardır süregelen kalıpları özellikle cinsiyetçi engelleri bir bir kıran, hayat ile kıyasıya mücadele eden ve başarılı da olan bu kadınların çarpıcı ve dokunaklı yaşam öykülerini okumaktan büyük bir keyif aldım. Bazı adını bile ilk kez duyduğum bu güçlü kadınların dünyaya kattıklarını okumak gurur vericiydi.
İnsanlık ve bilinçlenmek adına sadece kadınlar değil, erkekler de okumalı.
Ara ara okuyacağınıza hatta başucu kitabınızın olacağına neredeyse eminim.
Herkese merhabalar, günümüzde ne yazık ki en çok rastladığımız, içimizi paramparça eden konuyu içeren bir kitap ile geldim; kadın cinayetleri, kadına şiddet...
Erkek şiddetine maruz kalmayı reddeden bütün kadınlara adanmış olan bu roman, distopik türünde. Çünkü günümüzde olmayan bir proje mevcut kitapta, memeli horoz a.ş projesi.
Türkiye’de şiddet gören kadınların kurtuluş olarak görüp başvurduğu, eşlerinin tedavi edilip iyi bir eş, iyi bir insan olduktan sonra bırakıldığı bir proje. Okurken insan keşke böyle bir şey şuan da olsa diyor..
.
Mina, Sevda ve Zehra’nın hayat hikayesini anlatarak başlıyor kitap, gözleriniz doluyor, bitsin artık bu zalimlikler diye lanet ediyorsunuz.
Zehra çocuk gelin olmuş, fiziksel ve cinsel şiddet görüyor. Mina, duygusal şiddet görüyor -ki bence bu aşağılanma, en büyük şiddet- ve hor görülüyor. Sevda ise baba evinin dayağından kaçıp koca dayağına mahkum edilmiş.
İşte bu üç kadının mail atarak memeli horoz a.ş’ye başvurması ile olaylar başlıyor.
.
Yazarın kalemi dobra dobraydı gerçekten, tüm acımasızlıkları yüzümüze bir bir tokat gibi çarpmış. Her kadının ve erkeğin, bu farkındalığı kazanması için okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Artık son bulması ümidiyle.
Okuyun, okutun.
Merhabalar, dram dolu bir Türk klasiği ile geldim. Bana göre günümüz Türkçesine uyarlanmış olsa da Türk klasiklerinin dili ağır oluyor, bu kitabınki de öyleydi.
Özellikle kitabın ilk 30-40 sayfasında gazetedeki edebi konuşmalar beni sıktı ne yazık ki. Ama kitabın konusunu sevdim, eski Türk filmleri tadındaydı.
Ahmet Cemil’in babasının vefatıyla olaylar başladı ve ben kitaba yavaş yavaş ısınmaya başladım.
.
Ahmet Cemil, son sınıfa geçtiği yıl babası vefat etti ve böylelikle; evin, annesinin ve kız kardeşinin tüm yükü onun omuzlarına bindi. Halbuki Ahmet Cemil’in hayalleri vardı, mai hayalleri... Şiir yazıp edebiyata farklı yöntemler eklemek istiyordu. Lakin onca sorumluluğu varken bunları rafa kaldırarak evi geçindirmek için kitap tercümeleri yapıp, özel dersler vermeye başladı.
Ahmet Cemil, kız kardeşi İkbal’i iyi bir kısmet bulup evlendirmek ve yakın arkadaşının kız kardeşi Lamia ile bir yuva kurmak istiyordu.
Mai, hayalleriydi; siyah ise acı gerçekleri...
.
Sıkıldığım yerleri olsa da sonradan güzel ilerleyen bir kitaptı. Sonuç olarak, sevdim. Okumanızı tavsiye ederim.
Sarah jio’yu ve kalemini gerçekten çok seviyorum. Romantik kurguda çok güzel isimlerden biri bana göre. Çok çok akıcı bir dili var, kitaba başlamanızla bitirmeniz bir oluyor. Bitirdiğinizde de sizi derinden etkiliyor. Okumadığım kitapları var elbette ama Böğürtlen Kışı, şu ana dek okuduğum en iyi Jio kitabıydı.
Bu kitapta iki annenin yaşadıklarını ve yıllar sonra kesişen yollarını okuyoruz. Ve okudukça da gözyaşlarınıza engel olamıyorsunuz.
•
Vera Ray, üç yaşındaki oğlunu büyütebilmek için gece vardiyasında çalışıyordur. Daniel sabah uyandığında evde olacağını düşünse de işe gittiğinde aklı her zaman oğlunda oluyordur. 1933 Mayıs’ında mevsimsiz yağan kar (buna böğürtlen kışı denilmekte) sebebiyle çıkan fırtınada Vera, sabah geldiğinde oğlu Daniel’i yatağında bulamaz. O fırtınada çocuk kaybolmuştur.
Aradan 80 yıl geçtikten sonra köklü bir gazetede çalışan Claire, kendi bebeğini kaybettiğinden dolayı bu acıyı bilmektedir ve esrarengiz bir şekilde kaybolan ve hiçbir kayıtta geçmeyen Daniel olayının peşine düşmüştür.
•
Mü-kem-mel-di! Herkese tavsiye ediyorum. Bir annenin çocuğu için fedakarlığı, yaşadığı acı ancak böyle güzel işlenebilirdi.
Bol aksiyonlu, aşırı akıcı, sayfaları merakla çevireceğiniz bir kitap.
Picasso’nun dönemin sanat algısını değiştirerek kübizm ve modern sanatın doğuşunu simgelediği “Avignonlu Kadınlar” resmi, kitabın odak noktası.
Bu resmin meydana gelişini, çizim esnasındaki olayları ve aniden kaybolmasını konu alan bir kitap.
•
Şair dostu Apollinaire’nin cenazesinde görüp etkisinden kurtulamadığı Mara’yı Paris’te tanımayan yoktu. Cennet adı verilen geneleve gitmesinin sebebi de buydu, onun cazibesinden etkilenerek bir resim yapmaya başladı. Mara ve kızlarının yer aldığı bu eşsiz resmin günler süren zahmetli çiziminden sonra tablo çalındı. Mara ve hizmetçileri, Picasso’dan gizli tabloyu bulup yerine koymak için pervane oldular. Tekrar çalınana dek işler yolunda da gitmişti.
.
Tablonun tekrar çalınmasıyla birlikte işin içine gazeteci Jeanne, yüzbaşı Baramine ve dedektifleri, büyük Sovyet devrimine karşı komplo kuran “Özgür Montparnasse Akademi” topluluğu ve yazarları da girmişti. Hal böyle olunca kitap polisiye kitabına döndü resmen.
Kitabın kurgu olan kısımları olsa da Büyük savaş sonrası Paris’teki sanatçı kesimi, dönemin siyasi olayları ve içeride yapılan devrim planları kitaba kısmen geçirilmişti.
.
Olay örgüsü, karakter analizleri çok başarılıydı.
Çok severek okudum, size de tavsiye ediyorum.
Uzun zamandır böylesine tek solukta okuduğum bir kitap hatırlamıyorum. Muazzam bir kurguydu! Bu kadar derin bir olayın, bu kadar yoğun duygu ve düşüncelerin 83 sayfaya sığdırılmış olmasına hala çok şaşkınım. O kadar büyük bir heyecanla okudum ki, sayfaları çevirirken ellerim titriyordu resmen. Yazarın okuyucuya geçirdiği gerilimi ve heyecanı buradan daha nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama 2021’in favorilerime girdi. Aşırı akıcı olduğunu söylemedim ama anladığınıza eminim.
•
Dr. Jekyll çevresindekilerle iyi geçinen, başarılı, saygınlığına yakışır şekilde yaşayabilmek için derin bir yük hisseden ama bunu dışarıya asla yansıtmayan, onurlu birisidir.
Ruhu ile bedeninin arzuları arasında ezeli bir çatışma vardır, içindeki iyilik ve kötülüğün çatışması artık onu çok rahatsız etmiş ve iki ayrı bedende yaşayabilmek için bir iksir hazırlamıştır. Bu iksiri içtiğinde Bay Hyde’e dönüşür. Kendisinin bile isteye yarattığı bu canavar, geceleri sokakta insanlara zulmeden üstelik bundan zevk alan bir yaratıktır.
Dr. Jekyll’in iksiri tekrar içtiğinde kendi bedenine dönüşmeleri artık zorlaşmıştır. Kendi benliğinin yavaş yavaş silinmeye başlaması, onun için kötü sonuçlar doğuracaktır.
•
Tabi bu gerçekleri hemen öğrenmiyorsunuz, okudukça neler neler öğreneceksiniz daha. Bayıldım! Şiddetle öneriyorum.
7/10 puan verdi
·
Liked
Çok sevimli, çerezlik bir kitap ile geldim. Reading slumpa girdim diyordum ki bu kitabı okuyunca tempoma geri döndüm. Kitap, aşırı sevimliydi ya. Zaten başlamanız ile bitirmeniz bir olacak, çok akıcı çünkü. Kahraman bakışıyla yazılmış bu yüzden daha kitabın ilk sayfalarından olayların içindeymiş gibi hissettim. Çok eğlenerek, gülerek okuduğum bir kitap oldu.
•
Lara, üniversiteden mezun olmuş ve ailesinden uzakta İstanbul’da hiç hayalini kurmadığı bir özel hava yolu şirketinde kabin memuru olarak çalışmaya başlamıştı. Gerçi o hep Rouge dergisinde editör olmayı hayal ediyordu ama olsun, en azından her yeri bedavaya gezmiş görmüş olacaktı. Gerçii, bu kısım pek de öyle değilmiş.
Bir de Lara’nın yanlış insanlarla tanışması var tabi. Kah güldüm, kah üzüldüm derken; kızımızın aşk acısı çekmesi, olaya babasının dahil olması ile tuhaf bir hal aldı diyebiliriz.
Bunca olumsuz maceranın sonucunda Lara’nın elinde ne mi kaldı, o kısmı da siz okuyun artık.
Çok eğleneceğinizin garantisini veriyorum
Romantik komedi filmi tadındaki bu kitabı, ilgisi olanlara tavsiye ediyorum.
Polisiye, korku ve gerilim türünde bir kitap ile geldim.
Bu nasıl gerilimli, nasıl aksiyonlu, nasıl akıcı bir kitaptı. Bayıldım! Bir Türk yazarın üstelik ilk kitabı olmasına rağmen böyle bir kurgu çıkarması, gerçekten takdire şayan.
Kitap +18 ve seri katilin işlediği cinayetler de ayrıntılı bir biçimde anlatılmış, bunları bilerek okuyun.
