İnsan bir şey bekliyordu,sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu.İnsan bekliyor,bekliyor,bekliyordu,düşünüyor,düşünüyordu,şakaları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu.Hiçbir şey olmuyordu.İnsan yalnız kalıyordu.Yalnız.Yalnız.
Bize hiçbir şey yapmadılar,sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler,çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Hayatım boyunca tek bir düşünceye saplanıp kalmış,monoman insanların her türü hep dikkatimi çekmiştir,çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir;özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu insanlar,özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
Şimdi ve burada,bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın;yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?
"Kendini başkalarına göründüğünden ya da görünebileceğinden farklı biri olarak görme ki,başkaları da seni başkalarının gözünde başka biri olmaya çalışan başka biri olarak görmesin."
Şeytan eskiden "İnsanların kalplerine bakar onları karartmaya çalışırdım!"dermiş.Şimdilerde "İnsanların kalplerine bakıyor ve onlardan içim kararıyor!" demiyordur inşallah.
Eskiden âşıklar birbirlerine bağlılık andı içerken aynaya bakarak yemin sözlerini tekrar ederlermiş.Acaba bizim de gönül aynamıza bakarak sahih bir yemine ihtiyacımız var mı;ne dersiniz?
İnsan kendinin kusursuz yansımasını görebilmek için tıpkı bir aynaya bakar gibi kalbine dönüp bakmalı,hep dışarılarda olan gözlerini içine çevirmelidir.Kalben yücelmenin,yükselmenin yolu budur.
Doğu medeniyetini tek başına bir kelimeyle ifade etmeye kalksak, "gönül" deyip susmamız gerekir.Öyle ki Batı dillerinin pek çoğunda gönül diye bir kelime dahi yoktur.