Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Songulê

Songulê
@Songulerdogan
Felsefe
136 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Bu topraklarda zamansız ölümler o kadar çoktu ki herkes yüzlerce defa yapılmış taziyelerin hazırlığı konusunu deneyim kazanmıştı.
Sayfa 287Kitabı okudu
Reklam
Umut, mutluluktan daha güçlü, daha kalıcı, daha üretici bir duyguydu ne de olsa.
Sayfa 240Kitabı okudu
Mutlu olmak için sadece mutlu olmaya karar vermek yetiyordu galiba.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yılların açlığını, susuzluğunu gidermek imkânsız gibiydi. Sanki çok geç kalmıştım ve ömrüm boyunca hiç durmadan okusam bile eksiğimi kapatmayacak gibi hissediyordum.
Sınırsız, hesapsız, çıkarsız sevmek, her gün yeni bir gerekçe yaratıp aşkını biraz daha büyütmek ve birkaç saniye bile olsa gözlerinin içine düşercesine bakabilmek... Başka nedir ki aşk?
Reklam
Düşünsene, akıp giden zamanın içinde senin varlığınla yokluğun arasında hiç fark yok!
"Aşk'ın Kürtçesi evîn'dir. Ve senin evin dünyadaki en güvenli yerindir."
Bu hayatta her şeyiyle güvenebildiğiniz en az bir kişi olmalı. Yoksa kendinizi hep yalnız hissedersiniz. İnsanların çoğu yalnızdır o yüzden. Yapayalnız. Yaşananlar kelepir bir hayatın ikinci el versiyonu gibidir. Yaptığınız hiçbir şey size ait değildir, benliğinize, özünüze. Hayatınız, tümü ile güvensiz bir ortam mecburen size yaptırdıklarından ibarettir.
İşin tuhafı herkes herkesin iki yüzlü olduğunu bilir. Kimseye de bunu dert etmez.
Etrafında iki yüzlü olmayan hiç kimse yok çünkü.
Reklam
Merkezinde Aşk olmayan bir hayatın anlamı da yoktur benim için.
Ve gereksizler ayıklanınca sadece hakikat kalır gözlerinizin önünde.
Anlamazdık, anlamayınca dayak yerdik, dayak yedikçe de hiç anlamazdık. Dersler katlanılması imkansız bir işkenceye dönüştürdü. Yeryüzünde okul okuyan herkesin benzer işkencelerden geçtiğini zannederdik. Okul okumuş insanlar gözümüzde bir başka büyürdü. Bunca işkenceden zaferle çıkmayı başarmış herkes ilahtı gözümüzde. Bizse beceriksiz aptallardık sadece. Nefret ederdik kendimizden, konuştuğumuz dilden. KÜRTÇE KONUŞUYOR OLMAK AKIL HASTALIĞIYMIŞ GİBİ İYİLEŞTİRMEYE ÇALIŞIRDIK KENDİMİZİ. Ama ne yaparsak yapalım aynı aptal çocuklardık.
Türkçe bilen tek kişi öğretmendi. Kürtçe Türkçe karışık verdiğimiz her saçma cevaptan sonra aşağılanırdık. Esmer kulaklarımızdan tutulur, siyah başımız kara tahtaya çarpılırdı. İçimizden sayardık her çarpmayı; yek, du, sê, çar.... Sayı saymayı böyle böyle öğrendik.
Aklımız yetmediğinden değil, "dilimiz" yetmediğinden. Küçükken de kürttük biz hatta daha Kürttük biz, hatta daha Kürttük. Okula başladığımızda sadece birkaç kelime Türkçe biliyorduk; o da "analı bacılı" küfürlerden ibaretti. Babalarımız askerdeyken öğrenip bize öğrettikleri kadar Türkçe konuşabiliyorduk yani. İlkokul bittiğinde bile hiçbirimiz Türkçeyi ne tamamlayabiliyor, ne de konuşabiliyorduk. Beş yıl boyunca anlatılan derslerin çeyreğini bile anlamamıştık. Bunu sınıfın geneli için söylüyorum. Biz üçümüz o çeyreği de anlamamıştık. Yedi yaşındaki bir Türk çocuğunun İstanbul'un göbeğinde Çince eğitim yapan ilkokul gönderdiğinizde ne kadar matematik, hayat bilgisi veya Çince öğrenebilirse biz de o kadar öğrendik işte.
1.383 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.