Rohat

Çünkü Spinoza in­sanın tinsel otomat olduğundan bahsediyor, ruhsal otomat olduğundan; yani insanın ruhunun da bir tür ‘otomatizasyon’u olduğundan, ruhunun da bir işleyişi olduğundan bah­sediyor. Bu özgür bir işleyiş değildir açıkça söylemek gere­kirse, çünkü özgürlük, yani iradeye dayalı bir özgürlük an­layışı basitçe bizi şu ya da bu yönde eylemeye götüren ne­denlerin farkında olmayışımız demek.
Reklam
O zaman duygu nedir? Tekrar geriye bakıyoruz. Her duygu bizde bedenin bir duy­gulanışına tekabül eden zihinsel bir olgudur. Başka bir de­yişle, zihin, anlık dediğimiz şey, sadece anlama kudretimiz değildir. Zihin dediği, anlık adını verdiği şey bütün bu coş- kusal bileşenleri, heyecanlarımızı, başımızdan geçen olayla­rı, hafızamızı tümüyle kapsayan ve duygulan da böylece içe­ren bir modus, bir tarzdır. Duygulara affectus adını verir Spi­noza, ama bu affectus'u belirleyen -“belirleme” terimi çok önemlidir Spinoza açısından- yani onun zeminini oluşturan bedensel duruma, bedenin bir halden başka bir hale geçişi­ne, eyleme kudretindeki bu varyasyona, artmaya ya da azalt­maya ise affectiones adını veriyor: yani bedenin modifikas­yonları, duygulanışları. Bunlar aynı şey değil, birbirinden çok farklı şeyler. Eğer şehvetten, hoşlaşmadan falan bahse­dersek, bunlar bedensel affectio’lardır. Spinoza bedeni ciddi­ye alan ilk düşünürlerden birisi, bir hedonist değil asla ama hazlann bastmlmasına falana filana karşı çok radikal bir ko­numu var; özellikle din ve ahlak sistemlerine, öğretilerine karşı oldukça radikal bir konum ve Spinoza’yı bayağı tedir­gin ortamlarda bırakan bir tür baskıya -Hollanda gibi olduk­ça özgür bir yerde yaşıyor olmasına karşın o dönemde ma­ruz bırakmış.
Peki izlenimler nerede or­da? Eğer şunu düşünmezseniz, Spinoza’yı anlayamazsınız gerçekten, bir okuma biçimi öneriyorum: Spinoza’nın yazı­sı sadece bir açıklamaya yönelik değil. Yani “hayat böyledir” gibi bir açıklama, hayatın yapılarını, düşüncenin yapılarını, bedenin yapılarını salt çözümleme, aktarma ve anlatma tar­zında işlemiyor Spinoza’nm düşüncesi. Anlattığı şeyin ken­disi doğrudan doğruya Spinoza’nın kitabıdır. Bu oldukça ra­dikal bir konum, bunun altını iyice çizmek isterim. Başka bir deyişle Spinoza’ya göre Ethica hayatın ta kendisiydi. Ha­yatta ne oluyorsa, Ethica'da da, Ethica'nın yazımı içerisinde de o oluyordu. Hayatta fikirler birbirlerini nasıl takip edi­yorlarsa zihnimizde, duygularımız, duygulanışlarımız bir­birlerini nasıl takip ediyorlarsa, kentte gezerken şuraya ba­kıyorsun, bir fikir ve bir duyguyla etkileniyorsun, şuraya ba­kıyorsun, başka bir görüntü, başka bir imaj, başka bir fikir, bunlar nasıl birbirlerini destekliyorlarsa, birbirlerini yürür­lükten kaldırıyorlarsa, birbirlerinin ortaya çıkışını engelli­ yorlarsa sizin dolaşmanızla birlikte, işte Spinoza’nın Ethica’sı da budur: yani, fikirlerin fikirlerden çıkışı. Bunu fikir­ler modalitesinde, tarzında, ya da düzeyinde gerçekleştiri­yor. İkinci kez de kuşkusuz, affect’ler yani duygulanışlar dü­zeyinde gerçekleştiriyor. O sözü bu anlamda söyledim yani, Spinoza’nın Ethica’sı hayattır başka bir şey değil. Nasıl Simmel’in izlenimleri başka bir tarzda modüle edilmiş haliyle kent yaşamını anlatan hayatsa...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şimdi bu düşüncenin, bizim için çok önemli olan, çok stratejik bir özelliği var. Biz bir eylemi gerçekleştirdiğimiz­de, genelde onu özgürce gerçekleştirdiğimize inanabiliriz. Caesar’m Rubicon’u geçişi bir karardır. Adem bir karar ve­rerek günah işlemiştir, yasak meyveyi kabul etmiştir. Ama Adem’de bu yasak meyveyi kabul etmemek yönünde sonsuz sayıda direnç vardır, çok küçük dirençler... Bu dirençlerden oluşuyor demek ki dünyalar, yani meyillerden oluşuyor.
Ve günler yürümeye başladı. Ve onlar, yani günler, bizi yaptı. Ve bu şekilde doğduk biz, yani günlerin çocukları, sorgulayıcılar, yaşamı arayanlar. (Mayalara göre, Yaradılış)
Reklam
Reklam
1.938 öğeden 1.876 ile 1.890 arasındakiler gösteriliyor.