Aklımı kaçırsam da sancısını hisseder miydim yine de? Delirsem o da diğer anılar gibi puslu bir dağ arkasında kalır mıydı? Kaçan şey kalp değil ama akıl. Doğru ile yanlış birbirine girerdi belki de. Zaten aşk da tam olarak bu değil mi? . Eyvah beyim! Delilik trenine binmeye kalmadan soğuyuverdi yüreğinin ateşi. Hiç yandı mıydı ki acep? "Çıngı" ateşten sayılırsa mümkün. Bir ara ateşi bende keşfetttiydi! Sonra da tekerleği icat etti ve sürdü gitti. . Tam gidemedi lakin. Asla tam gidemezsin. Motor su kaynatmıştır ve bütün soğutucular da bozulmuştur aksi gibi. Sen gelirsin aklına. Bütün aksamların tıkır tıkır çalışırken gelmez de neden yanmaya yakın gelir? Belki çöl ortasında kalmıştır da, en yakın yedek parça yüz mil uzaktadır. Belki biz de daha iyi bir hangar bulmuşuzdur, ne belli? Gelir ve yuvayı boş bulur zavallı. . Belki de bir kez yanmış olmak tek kazancımızdır. Bakın ne diyorum ben: "Bir zamanlar kurak bir savanada azgın bir sırtlan idim, sırtıma kamçıyı yedim de nasıl ehlileşiverdim." O misal bu misal. Olacağı buydu sonunda. Yıllar geçtikçe kaba et bağlıyor yüreğinin ucunu. Ve kalbinin yerini tam olarak bulabilmek için daha da çok bastırman gerekiyor.