Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlkay ÖNAL

İlkay ÖNAL
@SubhanallahiVeBihamdihi
"Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun." (Buhârî, Edeb 31, 85, Rikak 23)
İstanbul
İstanbul
25 okur puanı
Ağustos 2021 tarihinde katıldı
Amerika'nın, son 20 yılda bizim ülkemizden ele alıp yönettiği başka bir grup ise, 17 - 25 Aralık polis ve yargı darbe girişimleri ile ve 15 Temmuz kanlı askeri darbe girişimiyle bütün Müslümanların öfkesini üzerine çeken paralel devlet yapılanması örgütü, yani FETÖ’dür. Bu iki bâtıl grubun, Sam amca tarafından kullanılış şekli birbirine çok benzer. 3. Abdülaziz bin Baz 1999 yılında ölmüş olan bu kişinin marjinal görüşlerini burada açıklama imkanımız yoktur. Ehli Sünnete olan düşmanlığı ve kini adeta yüzüne yansımıştır. (Yürüyen Ölüler filminde zombiyi makyajsız oynar!) “Aklî ve Hissî Delillerle Dünyanın Düz Oluşunun İsbatı!” adında bir risale yazmıştır. Kitapları, Vehhabi Suud hükümeti tarafından tüm dünyadan gelen hacılara ücretsiz olarak dağıtılır. (Porno neşriyattan sakındığınız gibi sakınmanızı tavsiye ederim! Cinsel içerik adamı günahkar ve fâsık yapar, ama bid'at ehli adamı kâfir yapar! Kâfirler, ebedî olarak ateştedir!) Aşağıda, bu alimin(!) bahsi geçen risalesinden bir paragrafı alıntılayarak konuma son veriyorum: "Kim, dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve dalâlete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın hem Kur’an’ın hem Peygamberin reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da müslümanların hazinesine katılır!" (Yok, yok, yanlış okumadın! Bir daha bak istersen…)
Reklam
İmam-ı Süyûti hazretleri Teymiye hakkında der ki: "İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek, âdeti idi." (Kam-ul Muarıd) İmam-ı Şârani hazretleri şöyle dedi: "İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır." (Tabakat-ül-kübra) 2. Muhammed ibni Abdülvahhab 11 asır içinde gelmiş binlerce Ehli Sünnet ulemâ dururken, o İbni Teymiye'ye tâbi olmayı seçmiştir. İbni Teymiye'nin tüm radikal fikirlerini benimsemekle kalmamış, uygulamaya dökmüştür. İngiliz hükümetiyle anlaşma yapıp, Necd bölgesinde idareyi ele aldığında ilk yaptığı icraat, şirk olduğu gerekçesiyle(!) sahabe efendilerimizin ve ulemânın kabirlerini yıktırmasıdır. Halbuki fikirlerinden etkilendiği İbni Teymiye bile, salih kişilerin kabirlerinin yıkılmasına fetva vermemiştir. Bugün, bu bâtıl akideyi temsil eden Işid-Daeş teröristleri de, idareyi aldıkları yerlerde ilk olarak salih kişilerin kabirlerini bombalamakta ve Müslümanların kanını, malını ve namusunu helal saymaktadırlar. (Örnek: Veysel Karânî ve Yunus aleyhisselam’ın türbelerini bombaladılar) Bir zamanlar İngilizlerin, Osmanlı'yı yıkmak için kullandığı bu Vehhabileri, sonraları Amerikan hükümeti ele almış ve ortadoğuda söz sahibi olabilmek ve İslam’ı bölebilmek için maddi ve manevi olarak desteklemiştir.
Selefîler, 3 Radikal Alime Tâbidir… Ehli Sünnet dışı bâtıl fırkalardan biri olan Seleficilik, üç sapkın imama sıkı sıkıya tâbi olarak dini tekeline almaya çalışır. Halbuki, "Dikkat edin, halis din yalnız Allah'ındır..." (Zümer 3) 1. İbni Teymiye Bu dinin ilk reformistidir. Sahabeyle arasında 650 yıl kadar bir mesafe olmasına rağmen,

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kamalistler, İslami usüllere göre gömülmemeli bence! Madem yeni bir peygamberleri var(!) ve yeni bir kitap getirmiş(!) Yeni bir defin ritüelleri de olmalı... Vatikan Müslümanı Mealciler, Fethullah Gülen'in akîdesindedirler ki, şöyle derler: ‘Peygambere lüzum yok! O Bize Kur'an'ı bıraktı ve işi bitti!’ Bugün karşımıza gelse ve “Siz yanlış yoldasınız, bu işten dönün” dese; biz deriz ki ‘Sen bize Kitâbı bıraktın ve artık vazifen sona erdi! Sen yoluna, biz yolumuza!!!’ Japonya'ya iki atom bombası atıldı ve 20 yılda ayağa kalktılar. Bu topraklara ise Kamalizm(CHP) bombası atıldı; 100 yıldır üçüncü dünya ülkeleri liginde oynuyoruz... Selefiler, kafirlerle alakalı ayetleri Müslümanlara uyarlayıp tekfir ediyor! Şiiler, münafıklarla alakalı ayetleri sahabelere uyarlayıp tekfir ediyor! Mealistler, müşriklerle alakalı ayetleri sûfilere uyarlayıp tekfir ediyor! Sözde üçü de ümmetin birliğini istiyor!.. Kamalistler, ‘darbe gecesi biz de sokaklardaydık’ demişlerdi de inanmamıştım! Meğer doğruymuş(!) Minarelerden sela okuyan müezzinlere, ‘Sizin devriniz bitti artık!’ diyerek tekme-küfür-tabanca saldıran solcuların kasedi patladı...
İyice bilin ki, Şeytan’ın, amelini bozduğu bir adam günahkar ve fasık olur, ama hala Müslümandır. Ancak, îtikâdını bozduğu adam ise bid'atçi olur. Sapanlar ise, artık Şeytan’ın askerleridir. Efendimiz aleyhisselam bunlar hakkında şöye buyurur; “(Dinde) Sonradan ortaya çıkan her şey bid’attır; her bid’at dalâlettir (sapıklıktır) ve her sapıklık da insanı ateşe sürükler.” (Müslim) "Allah, bid’at ehlinin amelini, bid’ati bırakıncaya kadar kabul etmez." (İbni Mace) Tuzaklar ve planlar ustası o Şeytan, kişiyi imanın şartını inkar eden bir hocaya gönderir, yol gösterir! Çünkü imanın şartlarından birini inkar küfürdür. Peki, bu hoca 1400 yıldır altı olan imanın şartlarını neden beşe indiriyor? Kanaatimce, bu adamın 6 sayısına karşı bir takıntısı var ve duymak istemiyor. Fantezi yapıyor ve 'İmanın şartı 6 değil 5'diyor! Bu reformist hocalar hakkında benim de bir fantezim var: Köhne bir bina tutucam. Her tarafa ses kolonları döşiycem. Ortada bisikletli bi kukla yürüyecek ve 'Hadi bi oyun oynayalım!' diyecek bunlara. Vericem testere müziğini arkadan. (Vericem kırbacı! Vericem kırbacı! Benim olacak fıstık!) Ahmet Çakar'la Rasim Ozan’ı da bunların içine atıcam. Sabaha kadar tartışın! Çivi çiviyi söker! (Başka bi deyimi daha vardı, dilimin ucunda…) Bunları ancak Ahmet'le Rasim düzeltir, iddia ediyorum... "Bid’atler çıkınca, âlim ilmini açığa çıkarsın! İlmini açıklamayana lânet olsun!" (Deylemî)
Reklam
Senin aklın yok mu? Eczacılık hakkında bir kitap oku, artık çiçek böcek toplayarak bütün ilaçları sen yapabilirsin, eczanelere para vermene gerek kalmaz! Senin aklın yok mu? Cerrahlık hakkında yazılmış olan en önemli kitabı aç, oku! Akciğer kanseri olan anneni sen ameliyat et. Kendi işini kendin gör! Kendin pişir, kendin ye! Senin aklın yok mu? Sürücü kursuna gidiyorsun, boşuna para veriyorsun. Git en detaylı trafik kitabını oku, ehliyet almana da gerek kalmaz. Masraftan kurtul. Bin arabaya istediğin yere git! Sübhanallah! Bu neyin kafasıdır? Bu mezhepsizler, kısır inkar politikalarıyla, Müslüman mahallesine gelmiş salyangoz satıyorlar. Hiç uğraşmayın, biz sümüklü böcek yemeyiz. Siz bu savlarınızı etrafınızdaki yamyamlara yedirin! 'Mezhebe gerek yoktur!' diyen kim varsa, gerçekte bize salyangoz yedirmeye çalışıyor demektir. 'Kader ve alın yazısı diye bir şey yoktur!' diyen adam, sana salyangoz veriyor dikkat et! 'Şefaat yoktur!' diyen, pis bir sürüngenle karnımızı doyurmak istiyor... Kardeşim, bizler Müslümanız ve salyangoz yemeyiz! Siz o elinizdeki garip yaratıklarla, Çin mahallesine gidin! Orda çok müşteri bulursunuz! Peygamber düşmanlarının burnu yerde sürtünsün…
Reformist Hocalar ve Bir Fantezi Bugün dört hak mezhepten birine uymayan kişi, müçtehid olduğunu iddia ediyor demektir! Halbuki Hicrî 4. asırdan sonra mutlak müçtehid yetişmemiştir. 'Kur'an mealini okuyun size yeter! Hadis alimlerine, fıkıh alimlerine ihtiyacınız yok!' diyenler, sapkın hocalardır. Amaçları, yorumu fazlalaştırıp, tıpkı Hristiyanlık ve Yahudilik gibi, İslam’ı tahrif etmek ve aslını unutturmaktır. Mükemmel olan dinimizi, muharref dinler gibi bozmak ve maçı dengelemektir. Bir neslin yıkımını sağlamaktır. (Bu tahrif hareketiyle zihnen yıkılmış olan bir gencin önüne, Kur'an'ı koyun ve Arapça aslından yarım sayfa okumasını isteyin. Okuyamayacaktır!) Bu ihanet şebekesinin tahrif planlarının başarılı olabilmesi için, tefsir alimleriyle, fıkıh alimleriyle ve hadis alimleriyle olan bağlantımızı koparmaları gerekmektedir. Kıymetli Peygamberimiz aleyhisselatü vesselam’a en yakın olanlarla aramızdaki bu bağı koparmak için, önce kişiyi, aklın doğruyu bulmak için yeterli bir vasıta olduğuna ikna etmek için uğraşırlar. Halbuki salt akıl, zifiri karanlıktaki gözler gibidir. Gözlerimizin görmek için ışığa ihtiyacı olduğu gibi, aklın da doğru yolu bulabilmesi için, vahyin ışığına ve o vahyi en iyi yaşayan bir modelin, yani Peygamberin ışığına ihtiyacı vardır. (Övgüler ve selam, âli ve ashâbına olsun!) 'Kur'an'ı oku, sen de anlarsın, hadislere ihtiyacın yok! Senin aklın yok mu?' diyorlar! Ben de bu şaşkınlara diyorum ki,
Şehitler köprüsü, Fatih Sultan Mehmed köprüsü, Osman Gazi köprüsü, Yavuz Sultan Selim köprüsü... Biraz empati yaptım da, eğer bir İslam düşmanı olsaydım, şu isimleri duyunca ben de kudururdum! Devlete şirk koşan FETÖ'ye, devletin neler yaptığını gördünüz! "İslam devletine karşıyım" diyerek Allah'a şirk koşan Kamalizm yaranıcısı sahte hocaya da Allah'ın neler yapacağını göreceksiniz... Bugün asli vazifemiz, son 100 yılda cahil bırakılmış olan bu millete, acilen din ilimlerini öğretmektir. Bunun eğitimini hızlı bir şekilde veremezsek, bizim çocuklarımızı alır, zihinlerini doldurur ve birer canlı bomba olarak yine bize karşı kullanırlar... "…ve lâ taktulû enfusekum. – Kendinizi öldürmeyin!" (Nisâ 29) Fetö'yü bahane ediyor, cemaatleri eleştiriyor! Hasan Sabbah'a bakıyor, Ahmed Yesevi'yi eleştiriyor!! "Semih Terzi de asker, Ömer Halisdemir de asker" diyor!!! Tek kelimeyle sahtekarsınız... Abdülaziz Bayındır, X Men’deki Wolwerin gibi! Hiçbir reddiyemiz acı vermiyor. Deliller, bi kulağından girip öbür kulağından çıkıyor; hiç değişim yok! Kur’an’ı tahrif yoluna adanmış, hastalıklı bir ruh hali...
"İlahi rahmetin inmesi için salihlerin sadece anılmış olması yetmez. Ancak bu anma ile birlikte, gönülden onlara benzeme arzusu uyanırsa, böyle bir aksiyon, rahmet sebebi olur." Hazreti Mevlâna Muhammed Celaleddin-i Rumi (Kuddise Sirruhu) şöyle der: "Yalancı vasıtalar, kul ile Allah-u Zülcelal arasında perde olurlar. Ancak enbiya ve evliyaya rabıta yapmak böyle değildir. Bilakis, o rabıta perdeleri yırtıcı, alaka ve sebepleri kesicidir." Müfessir Alusi şöyle der: "Kalbe gelen vesveselerin defedilmesi için çok sebebler vardır. Birisi de Râbıta diye isimlendirdikleri, şeyhinin sûretini hazır etmektir." (İmam Müfessir Alûsi [El-feyzü’l-Vârid], Nûru’l-Hidâye: 48) Son olarak, Üstâdım İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi de, rabıta hakkında şöyle demiştir: "Râbıta, mürşidin eliyle müridin kalbinden geçirilip, dergâh-ı izzete bağlanan haberleşme ipidir." "Gardaşlarım, râbıtasız insan, kör ve sağırdır." İslam'ı daha derin yaşayabilmek için Tasavvuf yoluna girerek, rabıta ve zikre başlayan kulları şirk ile itham etmeye varıncaya kadar cehaletlerini sergileyen bu inkarcılar, Kur’an’dan, sünnetten, rabıtadan ve zikirden uzak kalmalarından olacak ki, bu denli kör olmuşlar, bu denli sağır olmuşlardır... (Allah (Celle Celaluhu) bunlara hidayet nasib etsin.)
“...Birbirinizi sevmedikçe mü'min olamazsınız.” hadisi de, bu sevgiyi anlatmaya yeterlidir. (Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et'ime 45) Allah'ımızın: “Sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur.” uyarısını her kalp sahibi dikkate almalıdır. (Hud 113) “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve benim sadık kullarımla beraber olun.” ayeti de, kalbin kimlere yönelmesi ve bağlanması gerektiğini göstermektedir... (Tevbe 119) Yine Allah'ın Peygamberi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurur: "Salihlerin anıldığı yere rahmet iner." (Keşfü'l-Hafa, 2/70-1772) Bu salihlerden bahsetmek, aynı zamanda ister istemez hayalde canlandırmayı da beraberinde getirir ki, bu kalplere rahmetin inmesine vesiledir, sebeptir. Yine rivayete göre, Hz. Hasan'ın (Radiyallahu Anh) dayısı Hind bin Ebi Hale'den (Radiyallahu Anh), Efendimizin hilyesini ve özelliklerini sormasıdır. Hz. Hasan'ın: "Onun özelliklerini dikkate alıp kalbi bir bağ kurmak için onu bana tasvir etmeni istiyorum." sözü fiilen rabıtaya işarettir. (Buhari, Müslim) Burada dikkat edilmelidir ki, Hz. Hasan kalbi bir bağ kurmak için dayısından, Efendimiz aleyhisselam’ın gözlerini, burnunu, saçlarını tasvir etmesini istemiştir. Zaten rabıta da bundan başka bir şey değildir. BAZI ALİMLERİN RABITA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ Rabıta hakkında hüccet-ül İslam İmam-ı Gazali (Kuddise Sirruhu) şöyle der:
Reklam
sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e (Radiyallahu Anh): “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın, dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî) Yine Resulullah aleyhisselatü vesselam buyurdu: “Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” (Tirmizî, Kıyâmet, 26) MUHABBET RABITASI Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan bir diğeri de muhabbet rabıtasıdır. Muhabbet rabıtası, kalbi Allah’ın sevdiği şeylere bağlamak ve onları Allah için sevmektir. Bu sevilecek kimselerin başında Hz. Peygamber (aleyhisselatü vesselam) Efendimiz gelmektedir. Yüce Allah onu sevginin imamı, delili ve rehberi yapmıştır. (Âl-i İmran, 31; A’raf, 157-158) ayetlerine göre, O’na uymadan Allah’ı seviyorum demek yalandır! Rasulullah Efendimiz, kendisi için her mü’minden şu derece bir sevgi ve kalp bağı istemektedir: “Sizden biriniz beni kendi nefsinden, ailesinden, çocuklarından, anne babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam iman etmiş olmaz, gerçek imanın tadını tadamaz.” (Buharî, Müslim, İbnu Mace) Ayrıca, İslam’da her mü’minden Ashab-ı Kiram’ı, alimleri, salihleri ve mü’min kardeşlerini sevmesi, onları hayırla anması, kalbinde onlara yer vermesi, dualarına katması, onlarla ilgilenmesi istenmektedir.
Yüce Allah’ın dışındaki her varlık düşünülebilir ve nasıl olduğu hayal edilebilir. Fakat ‘Allah nasıl acaba?’ diye düşünülmez, düşünülemez! Bu hadis, niçin bir mürşidi düşünüyorsunuz da Allah’ı düşünmüyorsunuz, diyenlere net bir cevap vermektedir. Kâmil mürşid, bir varlıktır, kuldur, edep ve takva sahibi salih bir insandır. Allah’ın dostu, halifesi, şahidi, delili ve davetçisidir. Onu düşünmek, hayal etmek, kalpte canlandırmak, gönülde şekillendirmek, rabıta yapmak mümkündür, fakat bu durum Yüce Allah’ın zatı için mümkün değildir... Konuyu bir ayetle te'yid edeyim; “(O akıl sahipleri) öyle kimselerdir ki, ayakta otururken ve yanları üzere (yaslanmış) oldukları halde Allah'ı zikrederler ve göklerle yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler.” (Al-i İmran 191) Bu ayete göre, gökler, yerler ve içindekiler hakkında tefekkürde bulunmak övülen bir amel olduğuna göre, yaratıklar içerisinde en kıymetli varlık olan insan-ı kamil hakkındaki rabıta ve tefekkür niçin yasak olsun? Müfessirlerin İmamı Fahreddin-i Râzi (rahimehullah) bu ayet-i celilenin tefsirinde şöyle bir açıklamada bulunur: “Allah’ü Teala, kendini zikretmeye teşvik etti. Fakat iş tefekküre gelince, kendi Zâtı hakkında düşünmeye teşvik ve davet etmedi! Aksine, yerlerin ve göklerin tefekkür edilmesini teşvik etti.” ÖLÜM RABITASI Sünnet’te bildirilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet
İnkarcılara, bu hadisle şunu da sormak lazım geliyor; Resulullah aleyhisselam hayale izin vererek bizi şirke mi sevkediyor!? Başka bir delil de Abdullah İbni Abbas’tan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah aleyhisselam; “En hayırlı meclis arkadaşlarımız kimlerdir?” diye soranlara: “Kimi görmek size Allah’ı hatırlatıyor, kimin konuşması sizin ilminizi arttırıyor, kimin de ameli size ahireti hatırlatıyorsa.” buyurdu." (Askalani, Heysemi, Mecma’üz-zevaid, 10/226; Ebu Y’al, el-Müsned, no: 2437, 4/326; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned, No:27670, 27672, 10/442, 443; Hakim-i Tirmizi, Nevaridiru’l-usul, sh:140) Bu kadar ayet ve hadisten sonra, anlayana sivrisinek orkestra… Ama gelin, biz inatçılara bi gol daha atalım. Nerde 5, orda 6... DERS: 3 'MÜRŞİDİ DÜŞÜNME, ALLAH'I DÜŞÜN!' SÖZÜ BÂTILDIR! Yüce Allah’ın zatı hariç, her şey düşünülebilir. Yüce Allah’ın zatı hiçbir şeye benzemediği için, onu düşünmek mümkün değildir. Rasulullah (aleyhisselatü vesselam) Efendimiz, bu konuda şu ölçüyü önümüze koymuştur: “Allah Tealâ’nın zatını düşünmeyin. O’nun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşünün. Çünkü siz, Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Ebu Nuaym, Hilye; Tabaranî, el-Evsat; Beyhakî, Şuabu’l-İman; Elbanî, Sahiha.) Alimlerimiz, bu hadisten hareketle şu temel kaideyi tespit etmişlerdir: “Her ne ki hayal edilir, o Allah değildir.” (Şa’ranî, el Yevakıt)
bakmak.” (Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, 2/190 no:2969; Suyuti, nebhani, el-Fehu’l Kebir, No:6097, 1/566) Yine, Abdullah ibni Mes’ud (radıyallahu anh)'dan gelen bir hadis-i şerifte, Resulullah, Hazreti Ali (radıyallahu anh)’ı işaret ederek: “Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.” buyurmuştur. (Hâkim, El Müstedrek, No: 4683, 82,81, 3/153; Taberani, el-Mu’cemü’l Kebir, No:207, 18/109; Deylemi, el-Firdevs, 4/294; Ebu Nuaym, Hılyetü’l Evliya, 2/183, 5/58) İlmin şehri olan Efendimizin beyanına göre, alimlerin yüzüne bakmak ve imam Ali'nin yüzüne bakmak bize sevap kazandırıyor ise, onları hayal etmek ve sevgi beslemekte de hiçbir sakınca olamaz. İmam-ı Münavi, bu âlimlerden maksadın, Şeriat ilmini bilen ve bildiği ile amel eden âlimler olduğunu bildirmiştir. Allah'ın Peygamberi, bir başka hadisinde de görmeyle alakalı olarak şöyle buyurur: “Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” (Nesai, es-Sünenü’l Kübrai Tefsir:180, No:11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No: 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh: 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78) Hadiste bahsi geçen velîler, İslam’a bağlılıkları ve güzel ahlakları sebebiyle, yaratıcımızı hatırlama konusunda bize vesile olmuş olanlardır. Şüphesiz ki görüldüğü zaman Allah'ı hatırlatan, hayal edildiği zaman da hatırlatır. 'Neden Allah’ı hatırlamak için evliyayı aracı yapalım?' diye soran Haricilere de cevabı bizzat Efendimiz aleyhisselam vermiş oluyor.
Yine sahabenin derin rabıtasına bir başka örnek verelim; Said ibn-i Mansur (rahimehullah) Şa’bi (radıyallahu anh)'dan şöyle rivayet etmişlerdir: "Ensar-ı Kiramdan bir zat, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gelerek: “Ya Resulallah! Vallahi elbette sen bana canımdan, oğlumdan, ailemden ve malımdan daha sevgilisin. Eğer ben evimde iken seni hatırladığımda gelip seni görmezsem, o kadar darlanıyorum ki, ruhumun bedenimden çıkacağını zannediyorum.” dedi ve ağlamaya başladı." (Said ibn-i Mansur, es-Sünen, No:661, 4/1 308; Taberani, ibn-i Merdüye, Suyuti, ed-Dürrül Mensur 2/588) Görüldüğü üzere, sahabe-i kiram, Efendimizi düşünmeden bir an bile geçiremiyor ve daha mühimi, Peygamber Efendimiz de onları kendisini düşünmekten men etmiyor. Bu kadar açık örnekler önümüzde dururken, her kim rabıtanın bir bid'at olduğunu söylüyorsa, o kişinin, Allah'ın Peygamberiyle bir sorunu var demektir muhakkak! Şimdi bu sapıklara, sahabe efendilerimizin rabıtasından bu kadar açık örnekler verdikten sonra, köşeye sıkışmış bir fare gibi kaçacakları tek bir yer kalır ve şöyle derler; 'Ama O bir Peygamberdi!' Bu bâtıl sözlerine karşılık, her sözü hak olan Resulullah'ın şu hadisleri, bir Osmanlı tokadı gibi yüzlerinde patlar! Peygamber Efendimiz, Ebu Hureyre'den rivayetle şöyle buyuruyor: “Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Kâbe’ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, alimin yüzüne
215 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.