Öncelikle, kitabı okumadan önce ağır bir jargonla karşılaşacağınızı bilerek başlamanız gerekmekte. Bunların başında da birkaç satır da olsa yazarın hayatına göz atmanız gerekiyor, ancak o şekilde anti-kahramanımız olan Alex'in dünyaya ve insanlığa karşı olan bu bitmek bilmeyen öfkesini anlamlandırabiliriz. Kitaba başlarken ve devam eden 50ye yakın sayfalık uzun bir bölümde ana kahramanımız olan Alex'in yaptıkları beni çok rahatsız etti, okurken sürekli içimden 'ne?' 'nasıl yapabilir bunu?' tarzı bir çok cümle kurdum.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde ise baskınlık savaşı, arkadaşlık, ihanet, sokak hayatı hakkında pek çok şey okuyoruz ve 'bu da olmaz artık' dediğimiz ne varsa gerçekleştiğini görüyoruz.
Bir söz vardır; "kötülük döner dolaşır sahibini bulur." derler, yine kitapta bunu görüyoruz ancak kötülüğün dönme şekli biraz ağır oluyor ve tam bir psikolojik travmayı Alex'le birlikte yaşıyoruz.
Ancak kitabın sonu hakkında ne yalan söyleyeyim beni pek tatmin etmedi, tatmin etmek şöyle dursun 'ne oldu şimdi?' diyerek kaldığımı belirtmeliyim. Alex'in davranışlarının sebebi tek bir cümleyle açıklanıyor ve oldu bittiye getiriliyor kesinlikle.
Ancak bir günde bitirdim ve okurken keyif almadığımı söylesem yalan olur. Siyasetin halka etkisi, insanın davranışları ve müziğin ruha etkisini okumak istiyorsanız, OTOMATİK PORTAKAL tam size göre.
"Demek ölüm tek gerçekti. Doğum ve ölümün dışında başka hiçbir şey gerçek diye nitelendirilemezdi."
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200992.1k okunma
...Ama rüyada söylediği son sözler ona aitti gerçekten. Çünkü hayattayken de sık sık söylerdi bunu :
“ Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına , ama unutma ki iyilik yapmak isteyenlerde çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık , kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi ! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme , herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama ! Kendini koru kızım , insanlara karşı kendini koru !”
“... Tanıştığımızda sana ilk sorduğum soruyu hatırlıyor musun?”
“Evet, deliliği bilip bilmediğimi sormuştun.”
“Çok doğru. Bu kez sana öykü anlatmayacağım. Deli olmak, düşüncelerini iletmekten aciz olmak demek. Sanki yabancı bir ülkedesin, çevrede olup biten her şeyi görüyor , anlıyorsun , ama istediğini anlatmaktan , dolayısıyla da yardım bulmaktan umutsuzsun , çünkü orada konuşulan dili bilmiyor , anlamıyorsun. ”
“Hepimiz hissetmişizdir bunu. “
“Hepimiz şu ya da bu bu biçimde deliyiz zaten. “