Dünya, bizi ille de kendilerine benzetmeye çalışan ana-babalarla dolu. Ki bunların çoğu kendi ana-babalarına karşı çıkarak yola çıkmış kişiler ne yazık ki... Sonunda her biri, kendi macerası içinde bir başkasının ana-babası olmaya yazılıyor.
Kendimi bekletiyorum. Ne için olduğunu bilmediğim bir nedenle bekletiyorum. Beni iyi tanıyan biriyle konuşmaya gereksinimim var. Sanki o biriyle konuştukça kendi hakkımda aydınlanacağım.
Güçlü kadınlar, erkekleri zayıf kadınlardan daha iyi severler. Sevmek güç gerektirir çünkü. Zayıfların sevmek için bahaneleri, güçlülerinse gerekçeleri vardır.
Ben dünyayla başedemeyeceğimi çocuk yaşta öğrendim. Kimini haya kırıklığı büyütür; beni de kıskanılmak büyüttü. Takmayacaksın. Takarsan daha çok üstüne gelirler.
Dünyadaki bütün kitapları okuyacak kadar zamanımın kalmadığını anlayacak yaşlara geldim, yetinmenin yaşlarına, aramanın da, bulmanın da anlamının solduğu yaşlara... Kitapların söylediklerine inancımın azaldığı yaşlara...
Neden sürekli geçmişten daha fazla şey anımsamaya çalışıyoruz ki? Birkaç ayrıntı daha fazla anımsadığımızda ne çoğalacak sanki? Yitiklerin sayımını artırmaktan, bunların fazladan hüznüne kapılmaktan başka?