Süleyman SÜNAL

Nefis ve Had
Nefsini bilmeyen Rabb'ini bilmez, Rabb'ini bilmeyen de haddini bilmez.
Reklam
Namaz
Abdullah ibn Mes'ud'dan gelen bir rivayette o şöyle demektedir: Rasulullah'a (Sallellâhu aleyhi ve sellem) "Allah katında en sevgili amel hangisidir" diye sordum. şöyle buyurdular: "Allah Teala'nın en sevdiği amel vaktin başında kılınan namazdır."
Korkunç Yıllar
-Biz bunlara bakıp korkmamalıyız. Düşmanlarımız korksun. Hem de nasıl korkuyorlar. Korkularından bize bu zulümleri yapıyorlar. Korkmasaydılar yapmazdılar Yüz elli yıldır bizi tüketmeye uğraşıyorlar. Yüz elli yıl! İşte bu yurtta bir avuç Tatar kaldık. Bizi büsbütün yok etmedikçe içleri rahatlamayacak. Biz mahvolduktan sonra bile, bu sefer ruhumuzun önünde titreyecekler. İyi bak bu yıkıntılara!.. Sen benim evlâdım olmakla beraber, bu toprağın, bu yıkıntıların bir parçasısın... Seni bu toprak doğurdu, bu toprak besledi. Bil ki yalnız değilsin. Büyük bir milletin zengin geçmişi ve parlak geleceği seninle beraber. Bahşesaray'dan Kaşgar'a varana kadar binlerce minaremiz göklere uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Çerkez diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azer diyorlar, Karakalpak, Çeçen, Uygur, Kabardı, Başkırt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk- Tatarız. Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkırt, her Kırgız, her Kazak'ın, Kırgız'ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma...

Reader Follow Recommendations

See All
Batı'nın ürettiği ve uluslararası piyasaya sürdüğü teknolojik ürünlerin birçoğunun adının kökenine baktığımızda kutsallarını, milli değerlerini, mitolojilerini görmekteyiz. Bir yere, bir eşyaya veya bir insana ad verme sıradan bir eylem değildir. Fert bazında nasıl ki herkes kendi özeline/kutsalına dokunulmamasını ve kendi özelini/ kutsalını yaşamak isterse adlar da kişilerin kutsallarının sembolik yansımalarıdır. Bir insanın adı bir yerde o kişinin milliyet ve inanç köklerinin resmidir. Bu durumdan dolayı Barak Hüseyin Obama ABD Başkanı seçildiğinde özellikle Müslümanlar arasında kendine ve ABD'ye karşı ciddi bir temayül oldu. Ülkemizdeki Baraklar Obama'nın adındaki "Barak" kelimesinden dolayı onu kendilerinden sanıp, başkanlığını kutlamak için kurban kestiler. Bu yönelmedeki temel etken, adının İslam dünyasının en sembolik değerlerinden biri olan, İslam Peygamberinin cennetin efendileri olarak nitelendirdiği, ehlibeytin timsali Hz. Hüseyin'in adını taşıyor olmasındandı. Oysa Barak Hüseyin Obama da bir Amerikan vatandaşıydı ve Amerika'nın çıkarlarını korumak için seçilmişti Ve öyle de yaptı.
TÜRK EFSANELERİNE GENEL BİR BAKIŞ
Ülkemizde halk arasında efsane kelimesinin yerine hangi terimler kullanılmaktadır? Insanımız doğrudan efsane kavramın uzağında kalmıştır. Onlar daha çok hikaye ve onun türevleri ile masal terimlerini kullanmaktadır. Belirli bir dini eğitimi olanlar ise menkabe kelimesini, hatta onu menkıbe diye söyleyerek kullanmaktadır.
Sayfa 9 - Saim SAKAOĞLUKitabı okudu
Reklam
Benim aşkımı esir aldı senin aşkın. Senin aşkını esir aldı benim aşkım. Ve yarım yüzyıl ikimiz aşklarımızı paylaştık birbirimizle.
Makber ve Ölü- |
Bizde eserler bir nakisa yüzünden kenarda kalıyorlar: okumak da tekasül. Bu nakisa ile büyükten küçüğe kadar bütün bu nesin maluldür; gençliğinde okuduğu eserleri bir daha eline almaz, tekrar elini alsa bile gelişigüzel karıştırır, sayfalarda eski hatıralarını arar ve kapar, mamafih o eserler hakkında yine fikirlerini söyler; farkında olmaz ki on sekiz yahut yirmi yaşındaki zevki ve kafasıyla edindiği bir fikri kırk yahut elli yaşında tekrar ediyor. Çocukken okuduğumuz kitapların hepsi aynı kıymette miydiler? O kitapları bir daha elimize alırsak anlarız ki bazılarını, sırf o yaşa mahsus bir lezzetle tatmışız, bazılarını da o yaşta tam bir derecede anlayamamışız.
Sayfa 201Kitabı okudu
Yazarın Doğuşu
Necip Fazıl da şiire nasıl başladığını şu sözleriyle anlatır: "Annem hastanedeydi. ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter. Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp: Senin, dedi, şair olmanı ne kadar isterdim! Gözlerim, hastane odasının penceresinde. Savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim. Şair olacağım! Ve oldum."
Sayfa 4 - Necip Fazıl'ın Şair OluşuKitabı okudu
Öykü Gündemi (Yazarın Doğuşu)
Yazarlığın başlangıcı etkilenmedir. Bu Muharrik güç olmadan bir şeyler yazmak mümkün değil. Bunun için de illa büyük ideallerin mefkurelerin olmasına gerek yok; kimi zaman zihne düşen bir imge, kışkırtıcı bir fikir, toplumsal gerçekleri dile getirme isteği, muhalif duruş, söyleyecek sözünün olması... yeterlidir. Bu da öyle kendiliğinden olan bir şey değil. "İki satır yazmak için on iki satır okumak gerekiyor. Sonra demlenme süresi, sesli okumalar, hatta bu sesli okumalar için kurbanlar seçilmesi gerektiği." Bunlar da Ethem Baran'ın sözleri. Bütün yazarların birleştikleri bir nokta var, çok çalışmak. Yazarların hayatlarını okuduğumuzda ya da dinleme fırsatı bulduğunuzda iki şey dikkat çeker, birincisi içe dönüklük; ikincisi de hayata karşı muhalif bir duruş. En azından benim dikkatimi çeken bu ikisi. Başka nedenler de vardır elbette. İçe dönük olmak pek çok yazarın handiyse ortak özelliği gibi görünüyor. Çocuklukta geçirilen yalnız günler, konuşma zorlukları, anlaşılamamak, farklı olmak, hatta kaçmak birçok yazarı birleştiren kader. Yazmak için muayyen bir zamanın gerekliliği düşünürse böyle olması kaçınılmaz. Aktif biri neden yazma gereği duysunki?
Zulmet
Haşim, ikinci ünlü serbest müstezadı olan Zulmet'te ise Yollar'da inip hayal ülkesini görünmez kılan zalim karanlığı, hayal kırıklığını ve ümitsizliğini anlatmaktadır. Muhayyel birine, muhtemelen kendi çocukluğuna hitap ettiği bu şiirde, "büyük, derin ve soğuk bir denize" benzettiği karanlık, mutluluğu hiç tatmamış olan ruhunu ağır ağır boğmaktadır. Varlığını garip ve reddedilmiş hisseder; ancak o, hâlâ gözlerinde gümüş bir ayın nurunu taşımaktadır, öyleyse gitmelidir. Şairi bitkin bir yığın haline getiren karanlık, ona hayalin güzelliğini nakşedecektir. Gözleri yıldızlarla doludur; onların akıcı parlaklığı muhayyel sevgiliyi karanlığa ışıktan bir heykel gibi kazıyacaktır. Öyleyse "da'vet-i iklimi- ruhuna" uyup gitmeli ve o altın hayal ülkesinde bekleyen gözler eğer "Ne oldu, nerede o? diye sorarlarsa," miyah-ı sayede mevt-i feci'ini anlat"malıdır.
Reklam
Aruz Bahsi
"Aruz şiir lisanımızın vücudunda bel kemiği gibi esaslı bir uzuvdur. Türkçe onun etrafında tekevvün etti, bilatereddüt denilebilir ki aruza âşina olmayan bir Türk edebi Türkçe'nin ayarını takdir edemez. Hatta zannederim ki ilerideki nesiller bile, Türkçeyi bilmek için aruza âşina olmaktan vareste kalamaz. Bu vezin buhranın neticesi tahakkuk etmiştir; Mehmet Emin, bu vezin bahsinde bir mübeşşirdi, Ziya Gökalp milli hakikati tespit etti, Celal Sahir bütün yeni nesle kabul ettirdiği için yad edilecektir, yerini milli vezinlere terk eden Aruz, büsbütün kaybolacak mı? Mustafa Şekip Bey gibi ben de ortadan kalkacağını zannetmiyorum. Aruza hakimken Türk vezinleri zaman zaman keyfe göre kullanılıyordu, bu defa kaide ber-akis olarak Aruz öyle kullanılacak."
Sayfa 126 - KubbealtıKitabı okudu
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
"Asıl ölüm unutulmuşluk, asıl mezar da nesiller arasına dipsiz boşluklar açan bu yirmi beş senedir. Bu çeyrek asrın içine gömülen değerler milli varlığımızın temelleridir: Haşim'i okumayan, okusa da anlamasına imkan olmayan bir nesil yetişmiştir. Bu zavallı gençlik, Haşim'den Fuzuli'ye kadar bütün milli edebiyat tarih hazineleri arasında, bir resim sergisini gezen körler gibi, şaşkın ve avare dolaşır."
"Rabbim, benim ilim ve anlayışımı arttır ve beni salihler zümresine ilhak et" AMİN
Diriliş'in dört sacayağının olduğunu söyler Karakoç ve sıralar: (İnanç, düşünce, edebiyat, siyaset) Pakdil'in şu sözleri de Karakoç'un sözleri ile aynı zemini kollamaz mı: "Bir devrim, kuşkusuz, edebiyatın sırtında en güçlü dayanaklarından birini bulur: başka türlü mümkün müdür insanı tanımak? Tüm fark edişlerin toplamı: estetik: işte, tetik burada çekilir artık." Bu sözlerle Karakoç'un sözlerinin arasındaki akrabalık bağını görmek gerekir.
Türkiye'nin Maarif Davası
"Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayaya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin. "
Sayfa 47 - Dergah YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Türkiye'nin Maarif Davası
Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere sever. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarif demektir.
Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri
Millet, aynı dili konuşan, aynı eğitimi gören ve dinsel, ahlaki ve estetik ideallerinde birleşen ya da daha kısa bir ifade ile müşterek bir kültür ve dine sahip insanların oluşturduğu bir topluluktur.
Sayfa 142Kitabı okudu
Kitaplarla Söyleşi1
Deterjan pazarlıyor gibi kitap pazarlayan sisteme inat, doğru kişiyle ve doğru istikametle karşılaşmak... İftihar tablosu bir aksiyon yakalayabilmek... Dilin bir milletin hem kılıcı hem kalkanı olduğunu idrak eden, bu uğurda basiretli ve istikrarlı bir şekilde mücadeleyi azmetmiş yazarları tanıyabilmek...
Sayfa 112 - Kürşat YOZCUKitabı okudu
TÜRKÇÜLÜĞÜN MİSTİK ÖNDERİ
Atsız için Türkçülük bir inançtır. Sonunu düşünmez sadece inanır. Basit dizeler gibi görünse de bu mısralar hiç de hafife alınacak sözler değildir. Bana göre Atsız'ın biyografisi onlarda saklıdır. Dik yaşadı, dik öldü. Bozkurtlar uğurladı alperenler karşıladı. Tanrıdağı'na ve tanrışanlara selam olsun.
Sayfa 59 - Ihlamur YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Ey ahali çocuklarınızı incitmeyin, yoksa asıl incinen siz olursunuz."
Bir ülkede, tuvalet kağıdına ödenen para, kitaplara verilen paradan çok daha fazla ise, o ülkenin geleceği iyi olmaz.
Sayfa 154Kitabı okudu
'Hayat kırk' ından sonra değil, fark'ından sonra başlar! 'diyor bir yazar.
Sayfa 144Kitabı okudu
Kütüphanenizi oluşturun! Kütüphane oluşturmak, özellikle okuyup altını çizdiğiniz kitapları başkasına vermemek, ileride aynı bilgilere yeniden ulaşabilmeniz için önemlidir. Bu, kitap hediye etmek konusunda 'cimri' olmak değildir. Ben kitap hediye etmeyi çok severim, hatta genelde hediye olarak kitap alırım. Ancak kendi kütüphanemden, özellikle okuyup altını çizip notlandırdığım kitapları kolay kolay hiç kimseye vermem. Gidince geri gelmeme ihtimalinden dolayı vermiyorum kütüphanemden...
Sayfa 131Kitabı okudu
DEDE KORKUT'DA KADIN VE ANNE
Ne kadar ki, hanımlar bizimle idiler, kuvvet de, gudret de bizde idi. Kadını attan indirdik, yanımızdan ayırdık, küvvet de, kudret de bizden ayrıldı. Erkek toplumsal hayatta aciz kaldı. Kör, topal kaldı, yarım kaldı. Yarım erkeklerden oluşturulan milletler yarım milletlerdir.
"Okumak ibadettir, okumamak vatana ihanettir; daha iyi yarınlar için bilgili yurttaşlara ihtiyaç vardır." Hayrettin KARACA