Uzaklar da yakındır mevzu bahis sevgi olsun yeter. Yoksa aynı evin içinde nice yabancılar var varsın biz de bedeni uzak ama ruhları tanıdıklardan olalım. Ne çıkar gurbet bize düşmüşse zaten yanmakta gönül varsın harlı yansın...
Uzaklar da yakındır mevzu sevda olsun gerisi teferruat bile değil. Önemli olan sevda değil mi. Hem ne demişti Âşık Veysel,
Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında. Çay var içersen, Ben var seversen, Yol var gidersen.
Çay hazır, yol uzun ve sevda güzel buyur otur...
Kuş sesleri yankılanıyor kulaklarımda.. Ah esip duran rüzgar bana bir haber getirsen uzaklardan, kalbim kuş sesleri kadar şen olacak belki de...
Kuş sesleri yankılanıyor kulaklarımda, zaman belli belirsiz geçiyor. Hani bazen dakikalar saat bazende saatler dakika gibi. Biri üç ettim, üçü de beş edeceğim herhalde.
Ah rüzgar bak hala bekliyorum bir haber, yol mu uzun, yolcu mu yorgun yahut ben mi ağır işitiyorum? Kuş sesleri hala kulaklarımda umudun ezgisi sanki ötüşleri...
Yolum gurbet topraklarına ilerliyor. Havada yağmur var, bir güz yağmuru var gözyaşlarımı saklıyor insanî bir edayla. Güz yağmurları diğer yağmurlardan farklı ve daha sıcaktır. Sanki gel saklayayım seni insanlardan der. Sanki bak insanların yüzünü de ben ıslattım sen rahat ol der.
Ama ilk defa bir yağmur huzur vermedi, tuhaf. Yanımda sen olmadığın için desem sen hiç yanımda olmadın. Sanırım ben bende değilim bu yağmurda. Ben bende bile değilsen neredeyim? Sahi ben neredeyim? Bu yol beni nereye sürüklüyor?
Sevgili ben güz yağmurlarında ıslanmayı, onlara satırlar doldurmayı severdin, neredesin sen? Hani senin defterlerin? Satırlarımız boş, yağmur hüzünlü, kahve de buz gibi olmuş nasıl içeceksin şimdi? Kitapların yalın kalmış dost bildiğin sayfaları nasıl da yalnız koyuverdin?
Sevgili ben neredesin?
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkâr toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Sezai Karakoçb- Mona Rosa
Son ana kadar sevmekten vazgecmemiştim.
Sen kendi kendini yıkmasaydın gözlerimde,
İnan ben seni bu kadar yıkamazdım.
Gitmeni istememiştim, gittiğinde her gece bekledim...
Hayat ikimizide farklı yönlere sürüklüyor,
Ben bugün senden vazgeçiyorum,
O masalsı hislerden, sesinden, gözlerinden, senden gittim bu gece.
En başında biliyordum biz olamazdık, olmazı oldurmak istedim,
Bundan sonra umurumda değilsin,
Bir daha acaba iyi mi diye aklıma gelmeyeceksin, sevinebilirsin.
Sana güzel bir hayat diler buna dua ederim.
Lakin sen elime yeni aldığım bu sigaraya karışacak durumda mısın ki içme diyosun?
Çok umrundaymışım gibi?
Ben senden vazgeçtim dün gece, bugün sana verdiğim kalbimi aldım ellerime.
Alırşırsın dediler onu da yapamadım.
Yolum uzun, sarp arkama dönemem artık.
Yalnızlığım ve ben başabaşayız nihayet...
Şüheda
Ustam…
Ustam beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk beni nerde görse tanır,
Hasret tanır zulüm tanır ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır ustam,
Yüzüm yüzümden utanır.
Yorgunum ustam yorgunum.
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu,
Var gücünle asıl şimdi sükunetime,
Çığlığım kopsun.
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni sür güne,
Güne sür ustam sür güne ustam,
Aklım firarda,
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde Ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük...
Ah şu gecelerden özlemek saati çıkarılsa işte belki o vakit huzurla yada yastığım ıslanmadan uyuyabilirim. Sahi niye varki bu özlemek saati?
Gece mıdır seni bana düşündüren yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?