Gerçeklerle işim yok, can sıkıcı olguları istemiyorum, tarafsızmış gibi davranılmasından nefret ediyorum. Duygu, kraliçedir. Tabii kendini kral ilan etmedikçe.
Aşk mevzubahis olunca bütün ağlayışların sonu gülmeye varıyor, bütün gülmelerin sonunda gözden yaş geliyordu ama gururlu hassasiyetler göstererek sevgili elde edilemiyordu. Demek ki aşk gururu kaldırmıyordu.
Eğer sevilen, güzellik, zenginlik, cömertlik gibi herhangi bir sebeple seviliyorsa o sebebe sahip çıkmaya ve hatta gittikçe arttırmaya dikkat etmeliydi. Aksi takdirde sebep ortadan kalkınca seveni de yüz çevirirdi.
Aşk her şeyden evvel hissi bir alışkanlıktır. Gözlerimiz belli bir güzelin yüzüne alışır; muhayyelemiz belli bir hava içinde sarılı kalır; kalbimiz yalnız bir sesin, bir ismin tiryakisi olur ve işte, bunu değiştirmek zorunluğu başgösterince insan kendisini çırılçıplak soyulup evinden sokağa atılmış kimsesiz, avare yaşamaya mahkum olmuş hisseder. Kendi kendine: “Ben şimdi nereye gitsem, ne yapsam?” diye söylenir. Artık alemdeki bütün vazifeleri ona sona ermiş gibi gelir. Bütün organizmasında, tıpkı sıcak bir memleket mahsülü olan bir ağacın soğuk bir iklime getirildiği vakit gösterdiği hazin can çekişme manzarasına benzeyen bir hale gelip çatar.