Şairin, aya hayranlık dolu gözlerle bakması boşunaydı. Çünkü ay, karşısına çıkan şehirli bir hovardanın tutkulu ve manalı bakışlarına yuvarlak yüzlü bir köylü güzelinin saf bakışlarıyla karşılık vermesi gibi bakardı şaire.
Ruhu henüz temiz ve dokunulmamıştı. Belki de kendi aşkını, kendi zamanını, azap verecek tutkusunu bekledi, fakat yıllar geçtikçe beklemekten vazgeçip umudunu kaybetti.
Böyle bir insan ilgi çekici olabilir mi? Sever mi, nefret eder mi, acı çeker mi? Muhakkak hem sevmiş, hem nefret etmiş, hem acı çekmiş olmalı çünkü hiçbirimiz bunlardan muaf değiliz.
Sen o baygın sevgilerin adamı değilsin
Sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
Bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
Bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin
Yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir
Çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin
Ki ölüm her yerde uyanıktır